3 Aralık 2024, Salı

Ruhşen Doğan Nar: ‘Çok okuyup az yazan biriyim’

29 Temmuz 2024, Pazartesi 07:28

     


‘Bir Gün Mutlaka Delireceğim’ ve ‘İçimdeki’ Robot kitaplarının yazarı, eğitimci, editör, İzmirli yazar Ruhşen Doğan Nar ile yazarlık öyküsünü, roman ile öykü arasındaki temel farkları ve  yapay zekayı konuştuk. İyi okumalar

Edebiyata olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Sizi yazmaya iten en önemli faktör neydi?

Küçüklüğümden bu yana edebiyata ve kitaplara düşkün bir insanım. Kendimi bildim bileli kitaplar en yakın arkadaşlarım. Kısaca cevap vermem gerekirse, kitap kurdu olmam beni yazmaya itti. Hayranı olduğum yazarlar gibi başarılı eserler ortaya koyabilme isteğiyle yazmaya başladım. Bu tutku, yalnızca okumakla sınırlı kalmadı; aynı zamanda kendi hikâyelerimi, duygularımı ve düşüncelerimi de kâğıda dökme arzusunu körükledi.

Öykü yazmanın roman yazmaktan ne gibi farkları var? Öykü türünün zorlukları ve avantajları neler?

Öyküde karakter, kurgu ve sayfa sınırlamaları var. Bu sebeple öykü daha rafine ve vurucu olmak zorunda. Her kelime, her cümle özenle seçilmeli ve öykünün bütünlüğüne hizmet etmeli. Az sayfada çok etki bırakmak öykünün zorluğudur; okuyucuyu kısa sürede derinden etkilemek, duygusal bir bağ kurmak ve düşündürmek öykünün temel hedeflerindendir.

Romanda ise bu sınırlamalar yer almaz. Önünüzde daha geniş bir hareket alanı vardır. Roman, karakterlerin daha derinlemesine işlenmesine, olay örgüsünün daha detaylı bir şekilde kurgulanmasına ve çeşitli yan hikâyelerin eklenmesine imkân tanır.

Bir roman yazmak uzun soluklu bir işken, öykü yazmak daha kısa soluklu bir eylemdir. Roman, zaman içinde gelişen olaylarla ve karakterlerin evrimiyle okuyucuyu uzun bir yolculuğa çıkarır. Öykü ise daha kısa sürede, yoğun ve çarpıcı bir anlatımla okuyucuyu etkiler.

Öykü yazarı olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız? Tarzınızı ve yazma yaklaşımınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Öykü okumayı ve yazmayı çok seviyorum. Çok okuyup az yazan biriyim. Üretken bir yazar olduğumu düşünmüyorum. Ne tür bir öykü yazarsam yazayım içinde mutlaka mizah yer alır. Öykülerin derin temalar barındırsa bile, mizahın hafifletici gücünü kullanmayı seviyorum. Mizah, karakterlerin ve olayların içsel dinamiklerini daha ilginç ve çekici hale getiriyor. Bu nedenle, yazdığım her öyküde mizahın önemli bir yer tuttuğunu söyleyebilirim. Mizah, sadece öykülerimi eğlenceli kılmakla kalmıyor, aynı zamanda okuyucularla daha samimi bir bağ kurmamı sağlıyor.

Sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizi en iyi nasıl ifade edersiniz?

1988, İzmir doğumluyum. Öykü türünün büyük ustası Anton Çehov’un, “Tıp benim nikâhlı karım, edebiyat ise metresim” sözüne gönderme yaparak konuşursam, öğretmenlik mesleğimi yazarlık yaparak aldatıyorum. Kendimi yazarak en iyi şekilde ifade ettiğimi düşünüyorum. Konuşmayı çok seven, konuşkan biri değilim. Öğretmenlik, hayatımın önemli bir parçası, ancak yazarlık, bana başka bir dünyanın kapılarını açıyor. Yazmak, günlük hayatın sıradanlığından kaçış ve kendimi keşfetme aracı olarak gördüğüm bir eylem.

Öğretmenlik kariyerinizin yazarlık kariyerinize nasıl bir etkisi oldu?

Öğretmenliğimin yazarlık kariyerime en belirgin etkisi “Cesur Şubat” çocuk romanımı yazmak oldu. Ortaokul öğrencilerimin severek okudukları eserleri onlardan ödünç alarak okumam beni de çocuk kitabı yazma konusunda teşvik etti. Öğrencilerimin okuma zevklerini ve ilgilerini yakından gözlemlemek, onların dünyasına daha fazla dahil olmamı sağladı. Öğrencilerimin enerjisi ve hayal gücü, kitabımın ana ilham kaynağı oldu. Yazarlık ve öğretmenlik arasındaki bu güzel etkileşim, edebi yolculuğuma yeni bir boyut kazandırdı ve bana çocukların dünyasında yazmanın ne kadar keyifli ve anlamlı olduğunu gösterdi.

Edebiyatın toplumsal değişim üzerindeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir yazar olarak toplumsal sorumluluklarınız olduğunu düşünüyor musunuz?

Edebiyatın toplumumuz üzerinde sınırlı da olsa mühim bir etkisi var. Bu yüzden yazarların da toplumsal sorumlulukları olduğu görüşündeyim. Edebiyat, bireylerin düşüncelerini şekillendirebilir ve toplumsal değişimlere katkıda bulunabilir. Ancak şunu da eklemeden geçmeyeyim: Tüm bireylerin toplumsal sorumlulukları vardır. Tıpkı yazarlar gibi. Her birey, topluma karşı belli bir sorumluluk taşır. Yazarlar, kalemleriyle bu sorumluluğu yerine getirebilirken, diğer bireyler de kendi alanlarında ve yaşamlarında benzer bir etki yaratabilirler.

Yaratıcı yazarlık kursları veya atölyeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Herhangi bir yazarlık kursuna veya atölyesine katılmadım. Ancak günümüzdeki birçok yazar bu tür kurs veya atölyelerle yazarlığa ilk adımlarını atıyorlar. Bunun hem olumlu hem olumsuz tarafları olduğunu düşünüyorum. Bir yandan kurs ve atölyeler insanları yazma konusunda teşvik ediyorlar; yazma becerilerini geliştirmelerine, tekniklerini öğrenmelerine ve yaratıcı süreçlerini daha iyi anlamalarına yardımcı oluyorlar.

Fakat diğer yandan, bu kurs ve atölyeler edebiyatta bir tür tektipleşmeye sebep olabiliyor. Belirli kalıplar, yöntemler ve anlatım tarzları üzerinde yoğunlaşan eğitimler, özgün seslerin ve yenilikçi yaklaşımların önüne geçebilir. Her yazarın kendine özgü bir ses ve tarz geliştirmesi önemli.

Sonuç olarak, yazarlık kursları ve atölyeleri yazma konusunda faydalı araçlar olabilir, ancak her yazarın kendi özgün yolunu bulması ve kendi sesini keşfetmesi de bir o kadar önemlidir.

Türkiye’nin ilk bilimkurgu öykü dergisi Roket’in editörlüğünü yürütüyorsunuz? Buradan hareketle şunu sormak istiyorum. Yapay zekânın edebiyat üzerindeki olası etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Roket, ülkemizdeki bilimkurgu dergiciliğini hareketlendiren, canlandıran bir dergi oldu. Roket’in yayına başlamasından sonra benzer türlerde birkaç dergi daha ortaya çıktı.

Yapay zekânın, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi edebiyat üzerinde de etkileri oluyor ve olacak. Hatta bu etki yıllar geçtikçe daha belirgin hale geliyor. Tüm teknolojik yeniliklerde, sıçramalarda olduğu gibi hem olumlu hem olumsuz sonuçlarla karşılaşacağız.

ChatGPT gibi büyük dil modellerinin ortaya koyduğu metinlerle bir insanın elinden çıkan metinleri ayırt etmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Bu ise şu sorunu ortaya koyuyor: Önümdeki eser bir insanın mı elinden çıktı yoksa bir yapay zekâ programının mı?

Bu durumu engelleyecek veya tespit edecek herhangi bir program yapılabilir mi? Emin değilim. Yapay zekâ algoritmalarının gelişmesi, metinlerin kaynağını belirlemeyi zorlaştırıyor. Dünyanın en önemli bilimkurgu-fantezi dergilerinden Clarkesworld, yapay zekânın etkisiyle internet üzerinden öykü almayı bıraktı. Bir anda ChatGPT’yle yazılmış öykü yağmuruna tutuldu. Roket’te de benzerini yaşayabiliriz.

Edebiyat dünyasında yapay zekâ konusunda dengeyi sağlamak, özgünlüğü korumak ve teknolojinin getirdiği zorluklarla başa çıkmak önemli olacak.

Yeni projelerinizden bahseder misiniz?

Sıra dışı bir kısa bilimkurgu romanı yazıyorum. Bu yaz onu bitirmeyi hedefliyorum. Ayrıca önümüzdeki yıl uzun zaman önce yazılmış ama yayınlanmamış bir roman dosyamın kitaplaşarak okurlarla buluşmasını arzuluyorum. Tabii, bir yandan ise Roket’in 10. Sayıya ulaşması için canla başla çalışıyorum.

Röportajlarımın klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Büyük şair Nazım Hikmet’in bir şiirinden alıntı yaparak bu soruyu cevaplayabilirim: “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.”

Memleketimizi ve dünyamızı bu eşit, adil, özgür günlere vakit kaybetmeksizin kavuşturmak isterdim.

(SERKAN SELİNGİL) 







 
Son Eklenen Haberler