“Bedel ödeyip fedakârlık yapanlar unutulmamalı…”
20 Ocak 2025, Pazartesi 06:40Tweet |
Son kitabı olan ‘Bayburtlu Niyazi Bey’in kısa bir süre önce okuyucusuyla buluşmasının ardından Gazeteci/Yazar, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Aziz Kocaoğlu döneminde13.5 yıl Basın Yayın Koordinatörü olarak çalışan ve de İzmir Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Reşat Yörük ile İzmir basınının durumu, geleceği ve kitabı hakkında konuştuk. İyi okumalar.
Farklı kimlikleriniz (gazeteci, basın danışmanı, yazar) birbiriyle nasıl etkileşimde bulunuyor? Bu kimliklerin arasında bir denge kurmak sizin için kolay mı?
Aslında hepsi de birbirini besleyen unsurlar. Ve elbette temellerinde gazetecilik var. Gazeteciliğin özünü, ana kurallarını, etik değerlerini, kırmızı çizgilerini ve okuyucuya saygıyı bileceksiniz ki, basın danışmanlığınızda masanın her iki tarafını da çok iyi anlayabilesiniz. Gözlem ve analiz yeteneğinizi olabildiğince geliştirmeye çalışacaksınız ki, atacağınız adımın iki sonrasını tahmin edebilesiniz. Bulunduğunuz kentin ve o kentte yaşayanların hassasiyetlerini, olmazsa olmazlarını görmezden gelmeyeceksiniz. Bu, hem gazetecilik hem de basın danışmanlığı için önemli bir kriter. Sonra bir bakmışsınız, gazetecilik ve basın danışmanlığı sırasında biriktirdikleriniz size ilham verip kitaba, kitaplara dönüşmüş.
Gazetecilikte haberleri hızlı bir şekilde iletmek önemli bir prensipken, yazarlıkta derinlikli bir anlatımın önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğer güncel bir konuda yazıyorsanız, gazetecilikteki hız yazarlık için de geçerli aslında. Ben takvimli çalışmayı seviyorum. Yazacağım yeni bir kitap için mutlaka zaman çizelgesi yaparım. Çünkü yazmaya fazla ara verirseniz, o kitabın tadı kaçabilir. Eğer gündemdeki bir konuda yazıyorsanız, hedeflediğiniz okuyucu kitlesini kaçırmamak için zaten belli bir takvime uymanız gerekiyor. Tabii eliniz çok daha rahat. Detaylara girebiliyor, sayfalarca analiz yapabiliyorsunuz. Gazete haber ve yorumlarındaki “Hem kısa, hem anlaşılır, hem de vurucu olmazsan okuyucu sıkılır. Artık uzun yazıları kimse okumuyor” kaygısından uzak olmanız elbette büyük avantaj. Zaten konuya ve olaylara hakimseniz, karakterleri de iyi tanıyorsanız, derinlikli anlatım kendiliğinden geliyor.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti'ndeki yöneticilik görevinizden bahseder misiniz? Cemiyetin gazetecilik ve basın özgürlüğü açısından yürüttüğü önemli projeler nelerdir? Bu sorudan hareketle sizi tanıyabilir miyiz?
2024 yılının Nisan ayında, yerel seçimlerden hemen sonra yapılan genel kurulda İzmir Gazeteciler Cemiyeti yönetimine seçildim. Ardından da Genel Sekreterlik görevini üstlendim. Genç bir gazeteci iken üyesi olabilmek için büyük heyecan duyduğum yerde yöneticilik yapmak, her şeyden önce onur verici. Müthiş sorumlulukları olan ve bu sorumlulukları en iyi şekilde ve eksiksiz yerine getirmeye çalışan bir kurum Gazeteciler Cemiyeti. Bizim, İzmirli gazetecilerin göz bebeği… Eskiden beri bu böyleydi. Cemiyetimiz, mesleki hakların - meslek değerlerinin korunması ve basın özgürlüğünün savunulması konularında her zaman öncü olmuş, Türkiye’deki medya kuruluşlarına örnek gösterilmiştir.
Bana gelince…
1966 İzmir doğumluyum. Sürekli Basın Kartı sahibiyim. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni, o zamanki adıyla Basın Yayın Yüksek Okulu’nu bitirdim. 1987 yılında… Okulun son 2 yılından itibaren basın sektöründe bilfiil çalışmaya başladım. Yeni Asır Gazetesi mizah eki Gıcık’ta, Eflatun Nuri’nin ekibinde ‘çiçeği burnunda’ bir yazar olarak yer aldım. Türkiye Gazetesi’nde stajyerlikle başladığım muhabirlik hayatına Fotospor, Tercüman ve Milliyet gazetelerinde devam ettim. Spor, belediye, politika ve ekonomi muhabirliği yaptım. Basın danışmanlığı kulvarına geçişim, İzmir Ticaret Borsası’na Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak atanmamla başladı. Borsa’daki görevim sırasında Milliyet Ege ve Finansal Forum gazetelerinde “Ekonomi Kulisi” başlıklı köşe yazıları, Ekonomist dergisinde de İzmir iş dünyasından haber ve röportajlar yazdım. Gazete Ege’nin kuruluş kadrosunda yer aldım. Borsa’da 13 yıl sürdürdüğüm Basın Müşavirliği görevinin ardından, Aziz Kocaoğlu’nun Başkanlığı döneminde 13.5 yıl da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Basın Yayın Koordinatörü olarak çalıştım. Terazinin bir kefesine o tarihe kadar yaptığım tüm işleri, diğer kefesine de Büyükşehir’deki görevimi koysam, ikincisi ağır basar. Belediye’de gerçekten çok şey öğrendim. Devletin ve yerel yönetimin ne olduğunu, bürokrasiyi, halka hizmeti, siyasetin iç yüzünü vs... Diğer taraftan Başkan Aziz Kocaoğlu ile çok yakın çalışma fırsatı bulmam, bana müthiş bir tecrübe kazandırdı. Analiz, kriz yönetimi ve proje üretme yeteneklerim gelişti. İlginçtir; hayata, siyasete, maddiyata bakışım da değişti bu arada... Masanın diğer tarafını da çok iyi bildiğimden, görevim sırasında gazeteci dostlarımızla doğru ve örnek bir ilişki kurduğumu düşünüyorum.
Halen İzmir Gazeteciler Cemiyeti dışında, kısa adı KİTVAK olan Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı’nda Mütevelli Heyet ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyorum. Ankara merkezli özel bir şirkette kurumsal iletişim danışmanı olarak çalışmaya devam ediyorum. Benim gibi gazeteci olan eşim Şirin Yörük, Salihli Ticaret ve Sanayi Odası’nda basın müşavirliği yapmakta. Oğlum Kerem, animasyon (çizgi film) sektöründe görev yapıyor. Kızım İrem ise sağlık sektöründe mütercim tercüman olarak çalışıyor.
Medyanın hızla değişen yapısı ve dijitalleşme süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? Gazetecilik mesleği bundan nasıl etkileniyor?
Değişmeyen tek şey değişim! Ama son dönemdeki değişimin hızı bambaşka bir şey… Biz gazeteciliğe daktilo, telefoto, telefax kullanan; haber ve fotoğrafların dizgi, renk ayrımı, pikaj ve montaj gibi işlemlerden geçirildiği bir nesil olarak başladık. Günümüzde bunların tamamı ortadan kalktı. Örneğin üç büyükler İzmir’e maça geldiğinde, tüm foto muhabirleri saha kenarına yayılır, ilk 5 dakikada çektikleri filmler şoför tarafından tek tek toplanıp son sürat uçağa yetiştirilirdi. İstanbul’daki havaalanında bekleyen bir başka şoför paketi alıp gazete merkezine ulaştırır, o filmler hemen yıkanıp renk ayrımları yapılır ve gazeteye konulurdu. Arada geçen zamanı düşünebiliyor musunuz? Şimdi foto muhabirleri, digital makine ile çektikleri fotoğraflar içinden birini seçip gazeteye girecek karenin ebatları büyüklüğünde tek tuşla gönderiyor. Doğrudan sayfaya…
Teknolojideki bu müthiş değişim, elbette gazetecilikteki hızı çok artırdı. Bu da haberlerin çok kısa sürede eskimesine neden oldu. Birinci öncelik hız olunca, masa başı habercilik kavramı güç kazandı. Sokaklara çıkıp haber kovalayan, rutin toplantılardan özel haber çıkaran gazetecilerin sayısı da maalesef azaldı.
Gazetecilik mesleğinin Türkiye’deki dönüşümüne dair gözlemleriniz neler?
Bir önceki sorunun cevabında bu konuya değinmiş oldum esasında. Ancak şunu ilave edebilirim: Her meslekte olduğu gibi, gazetecilikte de ciddi bir dejenerasyon var. Gazeteciler Cemiyeti olarak, bu olumsuz tablonun ortadan kaldırılması konusunda önemli bir sorumluluğumuz olduğunu iyi biliyoruz.
Kısa bir süre önce okuyucuyla buluşan altıncı kitabınız Bayburtlu Niyazi Bey’den yola çıkacak olursak, Niyazi Bey gibi isimsiz kahramanların hikâyelerini anlatmanın toplumsal hafıza açısından önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beni yazarlığa iten unsurların başında, tarihe not düşmek geliyor. Gerçekten balık hafızalı bir millet olarak, bırakın birkaç yılı, bu memlekette birkaç hafta önce yaşananları bile hatırlayamaz olduk. O yüzden istedim ki, örneğin Aziz (Kocaoğlu) Başkan’ın İzmir için neler yaptığını, hedefine doğru ilerlerken hangi engellerle karşılaştığını ve bu engelleri nasıl aştığını not düşelim. Örneğin (Mustafa Kemal’in Çiftçileriyiz kitabımızla) Tire Süt Kooperatifi gibi Türkiye’ye örnek bir modelin nasıl kurulup nasıl geliştiğini anlatalım. “Umut Topla Benim İçin” kitabımızla, tek kuruş menfaat beklemeden hasta çocuklar için fedakarca çalışan güzel yürekli insanları unutturmayalım. “Selçuk Bey” kitabımızla Küçük Menderes bölgesinin siyasi ve ekonomik geçmişini, dinamiklerini renkli öykülere dönüştürelim.
Bayburtlu Niyazi de, İzmir’de unutulmaması gereken önemli isimlerden birisi. 9 Eylül’deki kurtuluş sonrasında kent imarında yapılan köklü değişimlerde imzası olan, efsane Başkan Behçet Uz’un çok yakın çalıştığı bir müteahhit o.
Bu kentte yaşayanlar, geçmişte bu kent için bedel ödeyen, bu kent için ter döken ve fedakarlık yapanları unutmamalı. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.
Kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?
Büyükşehir Belediyesi’nde yaşadığımız iki büyük operasyonu en başta sayabilirim. 2 Mayıs ve 22 Kasım 2011 tarihlerinde yolsuzluk iddialarıyla yüzlerce polis, belediye kurum ve şirketlerine girip onlarca bürokratı tutuklamıştı. Krizin tepe noktasıydı. Halkla ve medya ile doğru iletişim kurabilmek ve bu konudaki haklılığımızı, yani gerçekleri mümkün olduğunca hızlı ve şeffaf bir biçimde anlatabilmek için günlerce uykusuz kaldığımızı biliyorum. Çok stresli bir dönemdi. Herkesin “dürüst başkan” olarak bildiği Aziz Kocaoğlu hakkında da “Çete Lideri” yaftasıyla soruşturma açıldı o dönem. Çoğu bürokrat 130 kişi tutuklandı. Sonunda tüm iddiaların bir kumpas olduğu anlaşıldı ve herkes beraat etti. Ama bunun ortaya çıkması yıllarımızı aldı.
Bir de yine Belediye’deki görevi sırasında yaşadığımız Arsenik Krizi vardı unutamadığım... Siyasi iktidarın İzmir’i köşeye sıkıştırmak için ortaya attığı ama sonunda İzmir’in kazandığı garip bir olay…
İzmir basını size göre hak ettiği konumda mı? Eksileri ve artıları neler? Soruma devam edeyim. İzmir’de gazetecilik yapmak, İstanbul’a kıyasla nasıl bir deneyim? Yerel basının zorlukları ve fırsatları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için yıllardır arama konferansları, paneller yapılır İzmir’de. Dolayısıyla çok kapsamlı ve çetrefilli bir konu. Ben kısaca “hayır” deyip geçeyim izninizle. Bu kentin varları, yoklarının çok üzerinde aslında. Ama bunun için tek vücut olmak gerekir. İzmir’de gazetecilik yapmaya gelince… İstanbul basını yani eski adıyla Babıâli, İstanbul dışındaki tüm kentleri “taşra” olarak görürdü eskiden. Maalesef bu şaşı bakış kısmen de olsa devam ediyor. Çünkü İzmir basını sınırlarını aşamadı. Bunda İzmir’de yaşayan herkesin ortak sorumluluğu var. İş dünyasının, siyasetçilerin, yerel yönetimlerin, basın kuruluşlarının…
Gazetecilik kimliğinizden yola çıkarak sormak istiyorum. Deneyimli ve başarılı bir meslek büyüğü olarak gazeteciliğe yeni başlayan birisine öneriniz ne olur?
Hayatın içinde olmalarını ve mesleğin onurunu korumalarını… Gittikleri haberdeki konuşmacıyı ya da röportaj yaptıkları kişiyi can kulağıyla dinlemeleri çok önemli. Çünkü ses getirecek haberler hep detaylarda gizlidir. Siz röportaja kendinizi vermek yerine nasıl olsa ses kaydını yapıyorum diyerek başka şeyler düşünürseniz, belki de yeni sorularla şekillendirebileceğiniz çok önemli bir haberi kaçırmış olabilirsiniz. Rutin haber takibiyle başlayıp genişlettikleri çevreleri, onlara pek çok özel haberin kapısını açacaktır. Araştırmacı, sorgulayıcı gazetecilik elbette çok önemli. Bu bilgi kirliliği ortamında tek bir kaynaktan beslenmek, yanlışlara sürükleyebilir. Bir de… Haber kaynaklarıyla ilişkilerinde sınırları aşmamaya özen göstersinler. Güven esası üzerine kurulmuş bir gazeteci-haber kaynağı ilişkisi, her iki taraf için de çok verimli sonuçlar doğurur. Mesleğimiz açısından en kötü senaryo, işin içine menfaatin girmesidir.
Röportajlarımın klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?
Eğitimli, pırıl pırıl gençlerimizin başka ülkelere gitmek yerine geleceklerini bu topraklar üzerinde şekillendirdiği, mutlu ve umutlu oldukları bir Türkiye isterdim. Bu olmuşsa zaten pek çok sorunun üstesinden gelmişiz demektir.
(SERKAN SELİNGİL)
Smart Güneş Enerjisi Teknolojileri Araştırma Geliştirme Üretim Sanayi ve
Son kitabı olan ‘Bayburtlu Niyazi Bey’in kısa bir süre önce
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İleri Yaş İzmir Eylem Planı kapsamında
2024-2025 Eğitim Öğretim Yılı’nın 1. dönem karne töreni gerçekleştirildi.
Aliağa Kimya İhtisas ve Karma Organize Sanayi Bölgesi (ALOSBİ) katılımcıları
Aliağa Belediyesi, yarıyıl tatiline giren öğrenciler için eğlenceli etkinlikler
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, 18 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında,
Aliağaspor FK Futbol Nesine 3. Lig 16. hafta karşılaşmasında yarın sahasında ligin
İzmir Valisi Süleyman Elban, kent genelinde 2024 yılında 203 suç örgütünün
Petkim, Ege İhracatçı Birlikleri’nin “İhracatın Yıldızları 2024”
İZSU, Menemen’in Emiralem, Türkelli, Seyrek ve Villakent mahallelerinde
SOCAR Türkiye ve GİRVAK, "Girişimde Kadın Enerjisi Programı"nı başlattı.
Ege Genç İş İnsanları Derneği'nin olağan genel kuruluna katılan İzmir Büyükşehir
Menemen Belediyesi, polis olmak ya da üniversitelerin beden eğitimi bölümlerine
Aliağa Ticaret Odası (ALTO) ile Aygün Ortak Sağlık Güvenlik Birimi Ltd.
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 2025 yılındaki ilk birleşiminde
Büyükşehir Belediyesi tarafından Aliağa Belediyesi’nin talebi doğrultusunda
ALTO ile Aliağa Doğa Koleji Anaokulu arsında indirim protokolü imzalandı. Protokolle
Menemen Belediyesi, ilçede bulunan ilk ve ortaokul bahçelerinde seksek,
Evde tavuk döner yapmak, dışarıda tüketilen dönerlerin lezzetini ve
CHP İzmir İl Başkanlığı’nın organize ettiği “İktidar Yolunda Korkusuz
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 5. kez düzenlenecek Çocuk
Aliağa Petkimspor, Basketbol Şampiyonlar Ligi play-in etabı ikinci maçında
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aydın-Denizli Otoyolu Açılış Töreni'nde yaptığı
İzmir Körfezi’ni temizleme görevinin bakanlıkta olduğunu ancak yapmadığını
Mersin Akdeniz Belediyesi'nin Eş Başkanları Hoşyar Sarıyıldız ve Nuriye Arslan’ın
2021 yılında okuyucuyla buluşan Yediler Teknesi adlı romanıyla Vedat Türkali
Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi'nin 14. Hafta mücadelesinde
Bir dizi programa katılmak üzere İzmir’de bulunan CHP Genel Başkanı Özgür
İzmir, 2021 yılından bu yana en yağışlı aralık ayını geçirdi. Kentin içme
Aliağa Petkimspor, Basketbol Süper Ligi'nin 14. haftasında bugün sahasında
SOCAR Fiber, EXA Infrastructure ile stratejik bir iş birliği anlaşması imzalayarak