DEĞİŞİM, İNSANLARIN KENDİNİ EN GÜÇSÜZ HİSSETTİKLERİ ANDA GELİR
21 Ocak 2025, SalıTweet |
Nazike YAŞIR
Bunaltıcı ülke gündeminden çıkıp tutunacak bir dal ararken okuduğum bir söyleşi bu aradığım dalı bana uzattı. Umarım sizin için de özetleyeceğim bu söyleşi umut olur. Gazeteci Cansu Çamlıbel, ünlü Alman sosyolog ve siyaset bilimci Hartmut Rosa’yla yaptığı söyleşide özetle soruyor: Ülkemizde toplumun neredeyse yarısından fazlası ne yaparsak yapalım siyaseti değiştirmeye gücümüz yetmiyor gibi bir duyguya kapıldı. Bu toplumsal kesimler ne yapabilir? Bu soruya karşılık Hartmut Rosa şunları söylüyor: Bu duyguyu sadece Türkiye yaşamıyor; Amerika, Fransa gibi aşırı sağ siyaset yükseldikçe toplumun yarısında güçsüzlük duygusu artıyor. Yaşadığımız ülke artık bizim ülkemiz değilmiş gibi hissetmeye başlıyoruz. Bu, bir öz yeterlilik eksikliği duygusudur.
Düşünürün söyleşinin devamında verdiği bir örneğe sıkı sıkıya sarılma ihtiyacı duydum. Diyor ki Hartmut Rosa: Uygarlık tarihi bize gösteriyor ki değişim daima mümkün olmuştur ve değişim bazen birdenbire ortaya çıkar. Soğuk Savaş’ın nasıl da birdenbire sona erdiğini hatırlayalım.1988’de bana sorsanız Almanya’nın Doğu Almanya’yla asla birleşmeyeceğine yemin ederdim ama birkaç ay içinde Sovyet sistemi çöktü. Değişimin mümkün olduğunu anlatan en çarpıcı siyasi örneklerden biridir ve DEĞİŞİM, İNSANLARIN KENDİNİ EN GÜÇSÜZ HİSSETTİĞİ ANDA GELİR.
Bu değişimin en kısa zamanda gerçekleşmesi dileğiyle… Hani umut arayışı içindeyiz ya, ikinci tutunduğum dal da bir bilim adamının teorisi: Ülkemizin bir kaos dönemi içinde olduğu çok açık ve git gide daha da kötüye gidiyor telaşı sarıyor insanı ama bazen kaos şekillenmekte olan bir umuttur. Bu teoriyle Nobel Ödülü’ne layık görülen Belçikalı kimgayer Ilya Prigogine, kaosun aslında bir düzensizlik değil, şekillenmemiş bir yaşam anlamına geldiğini, yani içinde gizli ve güçlü de bir potansiyel taşıdığını söyler. Yeni bir şeylerin doğumuna olanak sağlar. Kaos’un içindeki bu düzensiz potansiyeli anlamak, bu düzensizliği aşmak, yeni şeylerin doğumuna yardımcı olmak sorumluluk almakla mümkün. Ülkesini seven insanlar olarak klavyelerin arkasına sığınmak, Whatsapp gruplarında aslan kesilip sosyal medyada ülkenin olumsuz gidişatına tepki gösterenlere beğeni işaretiyle katkı sunmayı sorumluluğunu yerine getirmek olarak görmek değişimi sağlamak için sizce yeterli mi? İleride çocuklarımız ve torunlarımız ülkenin gidişatıyla ilgili sen ne yaptın, dur demedin mi diye bize sorduklarında ne cevap vereceğiz? Yazımı, ünlü Rus yazarı Dostoyevski’yi umarım haklı çıkarmayız dileğiyle bitireyim. Dostoyevski şöyle der: Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır. Saygılarımla…