Sındır: “Tarımsal üretim desteklemelerine bakanlıktan izin şartı geliyor”
19 Ağustos 2023, Cumartesi 06:48Tweet |
CHP önceki dönem İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” taslağı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
5488 sayılı Tarım Kanunu’nun, 7. Maddesine dayanılarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” taslağı üzerine değerlendirmelerde bulunan CHP önceki dönem İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır açıklamasında, söz konusu yönetmelik yürürlüğe girdiğinde artık tarımsal üretim planlaması yapılmak istenirken, üreticilerin sözleşmeli üretim yapmaya zorlanacağını ve bildikleri, istedikleri veya kendilerine belki de daha çok gelir getirebilecek ürün tercihlerinde bulunamayacakları, tarım arazilerini kendi iradeleri ile değerlendiremeyeceklerini, gerekirse bakanlık tarafından “Atıl durumda bulundurulamayacağı bahanesiyle”, üst kullanım hakkının elinden alınabileceğini ve bu nedenlerle de anayasanın “sözleşme hürriyeti” ve “mülkiyet hakkı” temel hükümlerinin de ihlal edileceğini düşündüğünü dile getirdi. Sındır, ayrıca belediyeler de dahil olmak üzere, çeşitli kamu tüzel kişiliklerinin bundan sonra bitkisel veya hayvansal üretime yönelik proje veya uygulamalarında bakanlık bünyesinde oluşturulacak ‘Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu’nun kararları doğrultusunda görevlendirilecek olan Tarım İl/İlçe müdürlüklerinden başvuruya esas üretim izinlerini almak zorunda kalacaklarını ve dolayısıyla, belediyelerin tarımsal üretime yönelik desteklemelerinde, özellikle yerel seçimlere yaklaşılan bu dönemde, siyasal iktidar iradesinin siyasi ayırımcılık ve kayırmacılık yapabilmesine olanak sağlanmış olacağını söyledi.
“Plansız tarım yönetimi”
Kamil Okyay Sındır açıklamasında, “Özellikle 2000’li yılların başından günümüze kadar gelen siyasal iktidar döneminde, ülkemiz tarımı başta olmak üzere, diğer tüm üretim sektörleri de dahil, planlı kalkınmadan uzaklaştırılmış, üretim planlamasının yerini siyasi iktidarın varlığını sürdürebilmesi ve kendi geleceğini planlamasına dayalı karar süreçleri almıştır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasıyla da hangi yatırımın nereye yapılacağı belirsiz hale gelmiş ve Türkiye ekonomisi tam anlamıyla plansız ve öngörülemez, risk ve belirsizlik altında bir ekonomiye dönüşmüştür. Aslında bugün yaşanan birçok ekonomi kökenli sorunun temelinde de böylesi plansız ve güvensiz bir ortam yer almaktadır. Söz konusu yönetmeliğin, 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun, 7442 sayılı Kanun uyarınca yeniden düzenlenen, 7. Maddesi uyarınca çıkarıldığını biliyoruz. 23 Mart 2023 tarihinde TBMM’de kabul edilen ve 5 Nisan 2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7442 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de belirtildiği gibi tarımda ‘planlamanın zorunlu hale geldiği’ ibaresi de günümüze kadar plansız programsız nasıl gelindiğinin somut bir göstergesidir ve yukarıda bahsettiğim planlı kalkınmadan uzaklaşılarak siyasi ikbal hesaplarıyla tarımsal üretim yönetimi yapıldığını ispatlar niteliktedir.” dedi.
“Belediyelere bakanlıktan izin alma zorunluluğu”
Üretim planlamasının yapılması çabasını gerekli gördüğünü saygı duyduğunu dile getiren Sındır, “Yönetmeliğin ‘Tarımsal Üretimin Planlanması ve Üretim İzinlerinin Verilmesi’ konu başlıklı Üçüncü Bölümünde yer alan “Bitkisel Üretimin İzinlerinin Verilmesi” başlığı ile 12.maddesinin 9.bendinde; ‘Kamu kurum ve kuruluşları ile ortakları, belediyeler, il özel idareleri vb. kamu tüzel kişilikler, bitkisel üretime yönelik proje ve uygulamalarında bu yönetmelik hükümlerine tabidir’ ifadesi yer alıyor. Aynı şekilde ‘Hayvansal üretimin planlanması’ başlıklı 13.maddesinin 2.bendinde; ‘Kamu kurum ve kuruluşları ile ortakları, belediyeler, il özel idareleri vb. kamu tüzel kişilikler, hayvansal üretime yönelik proje ve uygulamalarında bu Yönetmelik hükümlerine tabidir’ ifadesi yer alıyor. Diğer bir ifadeyle, belediyeler de dahil olmak üzere, çeşitli kamu tüzel kişiliklerinin bundan sonra bitkisel veya hayvansal üretime yönelik proje veya uygulamalarında bakanlıktan, daha doğrusu, bakanlık bünyesinde oluşturulacak olan ve arz güvencesinin temin edilmesi, iklim değişikliğinin tarım üzerine etkilerinin değerlendirilerek verimliliğin artırılması, tarımsal üretimin uygun ekolojilerde geliştirilmesi için arz ve talep miktarı, yeterlilik oranı dikkate alınarak tarımsal üretim planlamasını yapmakla, üretim planlamasına konu ürün veya ürün gruplarını ve asgari ve azami üretim miktarlarını belirlemekle görevli olan ‘Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu’nun kararları doğrultusunda, görevlendirilecek olan Tarım İl/İlçe müdürlüklerinden başvuruya esas üretim izinlerini almak zorunda kalacaklardır. Üretim planlamasının yapılması çabasını esas itibariyle gerekli gördüğümü ve saygı duyduğumu bir kez daha belirtmek isterim. Ancak, üreticilerimizin ürün ve üretim tercihlerini ve kararlarını yönlendirici teşvik ve destekleme politikaları yerine üreticilerimizin kendi başlarına karar verebilme haklarını ortadan kaldıran, İl/İlçe müdürlüklerinin planlama kararları sonucu bir dayatma ile yapılmasını doğru bulmuyorum. Ayrıca, bir de son yıllarda sektörde yaşanan sıkıntıları bir nebze olsun yerelde giderebilme gayretinde olan belediyelerin tarımsal üretime yönelik proje ve destekleme uygulamalarına söz konusu yönetmelik ile müdahil olunmasını da kesinlikle yanlış bulduğumu belirtmek istiyorum. Özellikle yerel seçimlere yaklaşılan bu dönemde, siyasal iktidar iradesinin siyasi ayırımcılık ve kayırmacılık yapabilmesine olanak sağlanmış olacağının da bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı
“Tarım kanunu ve ilgili yönetmelikte anayasaya aykırılık”
“Üzülerek belirtmeliyim ki, söz konusu yönetmeliğin dayanağı olan ve Tarım Kanunu’nun 7. Maddesinde değişiklik öngören 7442 sayılı kanunun TBMM’de yasalaşma sürecinde hiçbir şekilde anayasaya uygunluk denetimi yapılmamıştır.” ifadelerini kullanan Sındır, “Örneğin, çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 48’inci maddesine göre; ‘Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir, özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüsleri millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.’ ifadesi yer almaktadır. Oysa bu kanunda, özel teşebbüs ve sözleşme hürriyeti olan üreticiyi, kar amacı güden özel şirketler ile sözleşmeye zorlayıcı hükümler getirilmiştir. Yine mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa’nın 35’inci maddesine göre; ‘Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Oysa bu kanun teklifi ile getirilen düzenlemede herhangi bir sınırlama değil, doğrudan mülkiyet hakkının gaspı söz konusudur. Söz konusu kanunda bir yandan sözde ‘Sözleşmeli üretimde irade serbestisi esastır.’ deniyor. Ancak ne yazık ki, aynı kanunda yer alan ‘arz güvenliğinin sağlanması veya üretimin iç ve dış talebe uygun olarak ayarlanması’ bahanesiyle üreticinin özgürce ürün/üretim kararını verebilmesine devlet eliyle engel olunmakta ve ayrıca üreticiler şirketlerle sözleşme yapmaya zorlanarak söz konusu irade serbestliği ihlal edilmektedir.” dedi.
“Üreticilerimizin toprağı ve hayvanları ile bağını koparmamak gerekir”
Bakanlığın, arazi toplulaştırmasıyla ve yasal düzenlemelerle sorun çözmek yerine işin kolaycılığına kaçtığını ve bu kanunla bir de emlak işine girdiğini söyleyen Sındır, “Şöyle ki, tarım arazilerinin hisselilik, parçalılık ve mülkiyet itilafları, göç ve benzeri nedenlerle atıl durumda olduğu bahanesiyle çiftçimizin tarlasına, bahçesine el koyma kolaycılığına kaçıyor ve rayiç bedeli belirleyip dilediğine kiraya verme yolunu tercih ediyor. Oysa ki esas olan, hisselilik sorununun çözülmesidir, parçalılık sorununun arazi toplulaştırmasıyla çözülmesidir, mülkiyet itilaflarının hukuki düzenlemelerle kaldırılmasıdır, üreten çiftçimizin tarımsal üretimden, tarlasından, hayvanından uzaklaşmasına, göç etmesine neden olan ekonomik, sosyal veya her ne neden varsa bunların çözülmesidir. Böylesi dayatmacı üretim anlayışıyla, üreticilerimizi kimi zaman hiç bilmediği üretime, ürüne zorlamakla planlama yapılmış olmaz. Olsa olsa üreticilerimizin toprağıyla ve hayvanıyla duygusal bağı koparılmış olur. Dolayısıyla, bilinen bilimsel yöntem ve uygulamalar, rasyonel ekonomi ve evrensel hukuk ilke ve kurallarının yok sayılmasıyla planlama yapılamaz, yapılmamalıdır, yapılırsa da sonuçları çok kötü olur. Arz güvenliğini sağlayacağım derken üretimin sürdürülebilirliği ortadan kalkar. Polikültürel üretim yerine monokültür/plantasyon tarzı çok geniş alanlarda tek tip üretim süreçleri nedeniyle tarım topraklarımız, sularımız ve havamız daha da kirletilerek fakirleşir ve verimlilikten uzaklaşılır. İklim krizi ve kuraklık yanı sıra gıda güvenliği ve gıda güvencesinde yaşanan sıkıntılar da çok daha büyüyerek beraberinde artan göç, yoksulluk ve açlık getirmesi kaçınılmaz olacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Tarımsal üretim planlamasında esaslar”
Sındır açıklamasında, “Bu nedenledir ki, tarımsal üretim planlamasında dayatmacı değil, üreticilerimizin üretim karar ve süreçlerini yönlendirici, teşvik edici, destekleyici uygulamaları hayata geçirmek esas olmalıdır. Bu amaca yönelik yapılması gerekenler arasında; Üretimde verim/verimlilik artışını sağlamak, bölgesel ve ülkesel ürün deseninin belirlenmesine ve üretim planlamasına katkıda bulunmak, ürün kalitesini yükseltmek, tüketicinin gıda güvenliğini, diğer bir deyişle sağlıklı gıda ile buluşabilmesini sağlamak, halkın, başta en temel besin maddeleri olmak üzere, gıda gereksinimlerini güvence altına almak ve bu anlamda üretimde istikrarı sağlayabilmek, üretim alanlarının, doğamızın, çevremizin, toprağımızın, suyumuzun kirletilmesini önleyerek sürdürülebilir olmak, üreticinin gelir düzeyini artırmak, gözetmek ve sosyal refahın artırılmasına katkıda bulunmak, dengeli, istikrarlı, coğrafik ve iklimsel özellikleri dikkate alan üretim planlarını yaşama geçirebilmek, tarım ürünlerimizde dünyada söz sahibi olabilmek, rekabet avantajını yakalayabilmek, risk ve belirsizlik altındaki tarımsal üretimde doğal afetlere ve ithalat baskılarına karşı gerekli önlemleri almak, yer almalıdır. Tüm bunların, sürdürülebilir nitelikte, dinamik, üretici ve tüketici haklarını ve refahını gözeten bir anlayışla belirlenmesi yaşamsal bir önemdedir. Tarımsal desteklemeler de bu amaçlara yönelik olmalı, ürün çeşitlerine göre, havza ve/veya bölgelerin ekolojik ve ekonomik koşullarına göre farklılıklar gözetilerek, “üretim ile ilişkili” bir anlayışla uygulanmalıdır.” dedi.
(HABER MERKEZİ)

CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Türkiye’nin cumhuriyet

Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri, Alevi Kültür Dernekleri

İMEAK Deniz Ticaret Odası Aliağa Şubesi, bu yılki iftar programını Aliağa Belediyesi

Aliağa Ticaret Odası (ALTO), Excel programı ile ilgili eğitimleri yoğun talep üzerine

Hataylı 16 yaşındaki genç yazar Furkan Dağlı, edebiyat dünyasına hızlı

İzmir Körfezi’ne evsel atık suların arıtılmadan deşarj edildiği iddialarının

Helvacı kilimi, Aliağa Belediyesi’nin başvurusu sonucunda Türk Patent ve

12 Mart Dünya Deliryum Farkındalık Günü dolayısıyla Sağlık Bilimleri

İzmir Körfezi'ne arıtılmamış evsel atık su deşarj ederek kirliliğe neden

İstiklal Marşı'nın yazarı Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nın

Basketbol Şampiyonlar Ligi son 16 turunda BAXI Manresa’yı 89-86 mağlup ederek

CHP İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Aliağa Belediyesi Meclis Üyesi Savaş

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın ev sahipliğinde

Aliağa Esnaf ve Sanatkârlar Odası ile Nur Bilgisayar firması arasında indirim

CHP’den istifa eden Aliağa Belediye Meclis Üyesi Erdoğan Çoban,

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İzmir'de partililere

Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde

Alevi Kültür Dernekleri Aliağa Şubesi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar

Basketbol Şampiyonlar Ligi Son 16 Turu K Grubu'nda oynadığı ilk 3 maçı

Dijital dünyada rekabet her geçen gün artıyor ve işletmeniz rakiplerinden

İzmir Büyükşehir Belediyesi şehrin uzun vadeli vizyonunu ve stratejilerini

Çalışma Hayatı İletişim Merkezi Alo 170, Türkiye'nin yanı sıra yurt

Çocuk Edebiyatı dalında yazdığı yeni nesil eserlerle dikkatleri üzerine

Şiddet, Taciz ve Mobbinge Karşı Sıfır Tolerans ve Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’ni

Tüpraş, sektöründe bir ilki gerçekleştirerek Türkiye Sürdürülebilirlik

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aliağa’da faaliyet gösteren İzdemir

Aliağa Belediye Meclisi Mart ayı Olağan Toplantısı gerçekleştirildi. CHP’den

Aliağa’da yaşayan Fatih Mehmet Alpaydın’ın 3 yaşındaki kızı, Karşıyaka’daki

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 25 bin sosyal konut projesinin ilk