3 Şubat 2025, Pazartesi

‘İnsan ömür boyu kaybettiklerinin peşinde koşar’

3 Şubat 2025, Pazartesi 06:49
Son güncelleme: 3 Şubat 2025, Pazartesi 13:46

     


Yitiğin Adı Yok adlı öykü kitabı ve Bana Baharlar Getir adlı şiir kitabının yazarı Birgül Temur ile edebiyat,öyküleri ve şiir üzerine konuştuk. İyi okumalar. 

Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Sizi kaleme sarılmaya iten motivasyon neydi?

Kendimi bildim bileli kitap okurum. Sonraları okuduklarımdan beğendiğim yerleri alıntılayıp sürekli el altında bulundurduğum defterlere geçirmeye başladım. Böylece hâlâ sakladığım birçok defterim oldu. Her insan sıkıntılar karşısında kendini sağaltacak bir yol ya da uğraş bulur kendine. Benimki de okumak ve yazmak oldu. Yazma serüvenim ilk olarak şiirle başladı. Öfkemi, kırgınlığımı betimleyen şiirler yazdım bir süre. Yıllar sonra katıldığım bir atölyede ilk öykümü yazdım ve bir dergide yayımlandı. Böylece yazma serüvenime öykülerle devam edeceğim bir yola girmiş oldum.

Hem şiir hem de öykü türünde eserler veriyorsunuz. Hangi türde kendinizi daha özgür hissediyorsunuz?

Öyküde daha özgürüm elbette. Çünkü karakterleri istediğim kalıba sokarak her istediğimi yaptırabiliyorum. Hayal gücümün sınırlarını rahatça ortaya koyabiliyorum. Yer, mekân, olay çeşitliliği ve özgünlük öykünün en eğlenceli tarafı sanırım. İpler tamamen sizin elinizde.

‘Yitiğin Adı Yok’ adlı öykü kitabınızda günlük yaşamın trajedilerini ve insan ruhunun derinliklerini işlediğiniz görülüyor. Bu öykülerde gerçek yaşamdan esinlenme durumu var mı?

Öykülerimi yazarken bazen bir cümleden, bazen çevremdeki bir insandan, bazen duygularımdan esinlendim. Yazarlık gözlem yeteneği, hayal gücü gibi unsurların toplamıdır. Bununla birlikte izlediği filmler, okuduğu kitaplar, yazarın esinlenme ve kafasında tasarladığını yazıya geçirme sürecinde önemli rol oynar. Nitekim bende de öyle oldu. Yazabilmek için bir yerde ruhunuzu beslemek zorundasınız.

Yine kitabınızdaki öykülerde genellikle insanın içsel yolculuğu ve kayıp duygusu ön plana çıkıyor. Bu yönüyle, insanın kaybolan parçalarını bulma çabası, kişisel bir keşif süreci mi yoksa toplumsal bir eleştiri mi?

İnsan yaşam boyu farkında olarak veya olmayarak kaybettiklerinin peşinde koşar. Kaybettiği sevincin, iç huzurunun, yarım kalan mutluluğunun ya da nesnel bir şeyin eksikliğini hisseder. Kendi içine dönüp keşfettikleriyle yani kendiyle dolu olan tin, yitenlerin, gidenlerin, eksik kalanların derdiyle o kadar doludur ki başka bir şeyle uğraşmaya vakti olmaz. Kişisel keşif zorlu bir süreçtir. İnsan bu süreci tamamlarken birtakım acılardan, sıkıntılardan geçer. Bu bir nevi ruh terbiyesidir aslında.  Sanırım insan olarak en büyük kazancımız da budur.

Şiir kitabınız ‘Bana Baharlar Getir’deki şiirler, genellikle umut ve yeniden doğuş temalarını işliyor. Toplumda bahar gibi bir yeniden doğuşa dair umudun günümüzde ne kadar yer bulduğunu düşünüyorsunuz?

Genel kanıya göre toplum olarak büyük bir mutsuzluk çukurunda yaşıyor gibi görünsek de, lâyıkıyla gözlemlediğimizde insanların cümlelerinin sonunun hep bir umut sözcüğüyle bittiğini görürüz. En umutsuz insanın bile içinde bir yerlerde “bahar” kırıntısı vardır. Bazı olaylar ve kişiler bu kırıntıyı yeniden alevlendirir veya tam tersi de olabilir. Salt kötü dediğimiz insanların bile içinde deştikçe ulaştığımız bir “iyi” vardır. Önemli olan sevgiyle dokunabilmek.

Dilinizin ve anlatım biçiminizin derinliği, okuyucuyu hikayenizin içine çekiyor. Yazar olarak yazma sürecinizde dilin rolü hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Öyküden yola çıkarak söylersek metinde bakış açısı, yöntem, olay örgüsü, kişiler değişse de değişmeyen tek şey dil sorunudur. Bu kural roman, deneme, şiir gibi diğer metinler için de geçerlidir. Her yazar bu minvalde kendi dilini oluşturarak bir yol tutar kendine. Dili, yazarın yansıması olarak görüyorum. Bir tür damıtma işlemi. Yazarın yaşadıkları, okudukları, bilgi ve birikimi metinlerinde bir yekûn olarak çıkar karşımıza. Mesela kimi zaman sıradan bir öyküyü dildeki işvenin marifetiyle zevkle okursunuz. Kısacası “dil” bir nevi büyüdür.

Edebiyat dünyasında ilham aldığınız veya sizi etkileyen yazarlar kimlerdir?

Metinlerini severek okuduğum, etkilendiğim yazarlardan bir kısmını şöyle sıralayabilirim: Tomris Uyar, Peyami Safa, Füruzan, Melih Cevdet Anday, Refik Halid Karay, Reşat Nuri Güntekin, Engin Geçtan, Sâmiha Ayverdi, Berna Moran, Murat Belge, Ferit Edgü, Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Sabahattin Kudret Aksal, Dostoyevski, Panait Istrati, Hermann Hesse, Nikos Kazancakis, José Saramago, William Faulkner, Dino Buzzati, Julio Cortazar, Thomas Mann, alber camus, Miguel de Unamuno, Jean-Paul Sartre, Peter Handke.

Okuyucularınızdan aldığınız geri dönüşler arasında sizi en çok etkileyen veya şaşırtan bir yorum oldu mu?

Okurlarımdan en çok aldığım yorum kitabı sıkılmadan okuduklarıydı. Şaşırdığım olmasa da hoşuma giden yorumlar oldu tabii. Mesela okurlarımdan biri çok fazla betimleme kullandığımı, bunun da resim sanatıyla da uğraşıyor olmamdan kaynaklandığını söylemişti.

Gerçekleştirdiğim röportajların klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

İnsanın insana ettiği zulme bir “insan”olarak yüreğim dayanmıyor. O sebeple kötülüğü toptan yok etmek isterdim.

(SERKAN SELİNGİL) 

 

 

 

 

 







 
Son Eklenen Haberler