7 Ocak 2025, Salı

‘Şiir sıradanlaşmaya başkaldırıdır’

6 Ocak 2025, Pazartesi 06:54

     


Sirius şiir kitabının yazarı Dilek Gülşan Duman ile şiiri, edebiyatı ve yeni projelerini konuştuk. İyi okumalar.

Sirius adlı şiir kitabınızın ismiyle başlamak istiyorum. "Sirius" kelimesi hem gökyüzüne dair bir izlenim bırakıyor, hem de bir derinlik hissi yaratıyor. Bu ismi seçmenizdeki özel bir sebep var mı?

Kitabımın adı aynı zamanda benim de mahlasımdır. Çevremdeki bir çok kişi ise benim Sirius lakabımı bilmektedir. Sirius yıldızı tüm ihtişamı ile hayran olduğum, gökyüzünün en parlak yıldızıdır.  Kutsal yıldız olarak da bilinmektedir. Birçok uygarlık tarafından Sirius yıldızı şans, bereket, güç, iyilik ve olarak kabul etmektedir. Sirius yıldızının özdeşleştiği hayvan ise köpektir. En sevdiğim hayvan türü ise köpektir.

Sirius lakabım ise Ağustos ayında çok sevdiğim bir arkadaşımın söylemi ile oldu. Ağustos ayında gerçekleştirmeyi planladığım, gezi planım vardı.  Nemrut Dağ’ında, Sirius yıldızını izlemeyi planlıyordum. Evimizde çıkan yangın hadisesi ile bu planım gerçek olmadı. Sanırım hayatımın en kötü dönemlerinden biriydi. Tam olarak o tarihlerde çok yakın bir arkadaşım ile gece uzun uzun sohbet ederken, Sirius yıldızını gördüm. Hüzün gözyaşlarım, sevinç gözyaşlarına dönüştü. Anlıktı. Ama ben anda yaşayan bir kadındım.

O gecenin sabahında Sirius’u araştıran arkadaşım, ismi benimle özdeşleştirmiş. Beni aradı ve sen tüm detaylarıyla Sirius’sun dedi. Elbette bu söylediği çok hoşuma gitti. Uzun yıllardır şiir yazmıyordum. Ödüller alan ben yeteneğimi kaybettim, kalemimi küstürdüm diye çok üzülüyordum.15 yıl sonra ilk şiirimi o gece yazdım. Altına mahlas olarak ise Sirius yazdım.

Boynumda hediye kolyesi ile Sirius, dostlarım tarafından bana verilmiş bir isimdir. Sirius ilk bakışta tek bir yıldız gibi görünmektedir. Oysaki Sirius yıldızı Sirius A ve Sirius B olarak isimlendirilen iki yıldızın birleşimidir. Bir diğer isimleri ile Sirius ve Orion. Yani Hülya ve Dilek diyorum. Bizim için böyle  bir anı olarak kaldı.

Yıllar sonra kalemine kavuşan Dilek;  sayfanın derinliklerinde  hüznünü, aşkını, gözyaşını, sevincini kelimelerin devrik ve büyülü dünyasında dizeleri ile buluşturuyorsa  elbette bu kitabın adı Sirius olmalıydı.

Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Kendi şiir tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

İlk şiirimi yazdığım zamanlarda 3.sınıf öğrencisiydim. Duygularımı yazarak daha net ifade edebiliyordum. Çok iyi hatırlıyorum; ‘büyüyünce yazar olacağım’ derdim.  Elimde defterim sürekli şiirler yazardım. Daha sonra yazmış olduğum şiir ve kompozisyonlarım sayesinde, okulumda ve il genelinde dereceler almaya başladım. Yazılarım yerel gazetede yer aldığında ise sadece 5. Sınıf öğrencisiydim. Yazmak için nasıl bir motivasyon düşünebiliyor musunuz?

Lise yıllarımda da aynı başarılarımla devam ettim. Edebiyat öğretmenlerim her defasında yazmayı bırakma derdi. Sonra kalemimle küstük. Şimdilerde ise şunu söylüyorum;

‘Korkuyorum kalemim ile tekrar küseceğiz diye. Ben küsünce yemek yapmayı bırakan kadın kadar huysuz, o ise sinirlenince kapıyı çarpıp çıkan koca kadar aksi’

Özgür ruha sahip bir kadınım. Sayfalarımda kelimelerin dansı özgürdür.  Kanalizasyon çukurlarına dilek ağacı ekebilir, sevdiğimin sözlerini kalbimde patlamış mısır dizelerine benzetebilirim. Ayrılığı  restorasyon faciasına benzetirken, aşkı tüm bedeni istila eden bir türe benzetebilirim. Stresi kemirgen bir fare gibi tasvir ederken, diğer yandan kahvemi içerken içimde dopamin bebekler büyütebilirim. İhtişamı acının sabrında saklarken, çocukluğumla dizelerimde oyunlar oynayabilirim.

Başına buyruk bir kadınım ben. Bu sebepten kelimelerimde başına buyruktur.  Şiir tarzım ise serbest stildir. Şüphesiz tüm şairleri severim. Fakat  dizelerine, kelimelerine hayran olduğum şair ise Didem Madak’tır. 

Sizce bir şiir kitabı yazmak, bir roman ya da hikaye kitabı yazmaktan nasıl farklıdır?

Şiir yazarken çok yoğun duygular açığa çıkıyor. Şairler, yazarlar hassas insanlardır. Toplumun tüm duygularını sünger misali çekerler. Patlama noktaları ise yazmaktır.  Sabahattin Ali’nin çok sevdiğim sözü var: ‘yazmasam deli olacaktım.’ Bu söz hem yazmaya olan derin bir tutkuyu hem de var olan duyguların açığa çıkma yolunun  yazmak olduğunu anlatıyor.

Şiir çok başka bir stil.  En uygun kelimeleri, en uygun anılarla birleştirerek derin bir duygu bırakmaktır. İki kelime ile dünyaları anlatmaktır.

Ahmet Haşim’’ Şiir, hikaye değil sessiz bir şarkıdır’’ der. Bu sessiz şarkı belki yaşadığımız tüm kötülüklere iyi gelebilir.

Gülten Akın, tek kelime ile çığlıklara benzetir. Her bir kelime şairin çığlığı değil midir.

Cemal Süreyya’ya değinmeden olur mu? Cemal Süreyya ise şöyle der; ‘’Şiir, dünyayı değiştirmenin formüllerinden biridir. İnsan şiirle yeni bir formül bulacaktır. Vardır böyle bir hayat var olacaktır. Nerval’in çıldırmadığı, Mayakovski’nin kendine kıymadığı, Lorca’nın kurşuna dizilmediği bir hayat. Şiirle nasıl başarılabilir bu? Sorunun karşılığı; şiirle de başarılır.

Ben ise; şiiri sıradanlaşmaya başkaldırı olarak görüyorum. Benzetmenin en ince yeniliklerini bulmaya deneyerek, esas anlamın dışına taşarak yenir bir şey söylemek istemektir. Kültür ve birikimlerle, kelimeleri eğip bükerek okuyucunun zihninde yeni bir dünya yaratmaktır. Hikaye ve roman yazmaktan farkı budur. Üzerinde çalıştığım çocuklar için hikaye kitabım var. Hikayedeki karakter ben olmalıyım ki en iyisini yazmalıyım. İşte, yazmaya başlamadan önce, çevremdekilere  gideyim de birkaç satır şiir kusayım derim. Şiir birikimdir.

Dilek Gülşan Duman kendisini en iyi nasıl ifade eder. Sizi en iyi tarif eden üç kelime nedir?

Beni en iyi tanımlayan Gece-şefkat-neşe’dir. Geceleri uyumayan, yazılar yazan, müzik dinleyen bir insanım. Anaç yapım ise şefkat duygumdan kaynaklanıyor. Neşe; bıcır bıcır derler arkadaşlarım benim için. Geçip giden yaşamda, anı neşe ile doldurmaktayım.

Bir okuyucu olarak, şiirlerinizi ilk kez okuyan birinin aklında nasıl bir his ya da düşünce bırakmasını isterdiniz?

Okuyucularımın yazdığım dizelerde kaybolmasını isterim. ‘’İşte benim duygularım’’ diyerek içselleştirmesini her bir dizede aslında benimle tanışmasını isterim.

Şiir yazana değil, hissedene aittir. Sirius olarak dizelerimi hissetmelerini, kelimelerle dansıma şahit olmalarını, özellikle kadınlar ve çocuklar için şiirle de farkındalık oluşturmaya çalıştığımı görmelerini isterim.

Modern şiirle klasik şiir arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Sizi etkileyen dönemler veya akımlar var mı?

Klasik şiir: kuralların ve geleneklerin egemenliğidir. Fuzuli’nin ‘’Su Kasidesi’’ adlı eseri, klasik şiirin en güzel örneklerinden biridir. Bu eserde, şair, suyu bir aşk metaforu olarak kullanarak, aşkın derinliklerini ve suyun arınmış, saf yapısını birbirine paralel şekilde işler. Ayrıca eserdeki aruz ölçüsü ve uyak, klasik şiirin teknik boyutunu mükemmel bir şekilde yansıtır.

Modern şiir: Bireysellik ve özgürlüğün temsilidir. Türk edebiyatının en önemli modern şairlerinden biri olan Nazım Hikmet, şiirlerinde toplumcu gerçekçilik akımını benimsemiş ve şiirlerini bireysel özgürlük, toplumsal eşitlik gibi temalar etrafında şekillendirmiştir. Özellikle ‘’Memleketim’’ adlı şiiri, modern şiirin hem dilsel hem de içeriksel yönlerini başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır. Nazım Hikmet, serbest ölçü ve ahenkli dil kullanımıyla, aynı zamanda bireysel ve toplumsal bir tavır sergileyerek modern şiirin olanaklarını sonuna kadar kullanmıştır.

Klasik şiir, estetik kaygıları ve sanatsal bir amacı ön planda tutarken, modern şiir daha çok bireysel ifade özgürlüğünü ve toplumsal mesajı önemser. Özgür ruha sahip biri olarak, benimsediğim stil elbette Modern Şiirdir.

"Günümüzde şiirin toplumda hak ettiği değeri gördüğünü düşünüyor musunuz?"

Şiir kitaplarının çok tercih edildiğini düşünmüyorum. Şiiri seven ve ilgi duyan bir kitle elbette var. Bir de şiir sevmiyorum diyen kitle var. İşte ona inanmıyorum…! Günlük dilimizde mırıldandığımız şarkılar bile birer şiir değil mi?

Yakın zamanda yeni bir proje ya da kitap çalışmanız var mı? Okurlarınızı gelecekte neler bekliyor?

 ‘’SİRİUS’’ şiir kitabımdan sonra, 7 seriden oluşan ilkokul seviyesine uygun, ülkemizin 7 coğrafi bölgesini ele alan bir eser yazdım.  Adı Maceracı Kardeşler Türkiye Keşfinde. Ülkemizin kültürünü, Unesco dünya miras listesinde yer alan değerlerimizi, geleneksel çocuk oyunlarımızı, yemeklerimizi iki maceracı kardeşin gözünden ele alarak çocuklarımıza uygun bir içerik hazırladım.  Şair kimliğimi yansıtarak çocuklara şiiri sevdirmeyi amaçladım.  7 coğrafi bölge ile ilgili şiirler yazarak ekledim. En son olarak; onlara uygun tarif defteri oluşturdum. Eserin tek farkı, maceracı kardeşlerin bölgeler keşfinde tanışıp oyun oynadıkları çocukların isimleri. Diyarbakır’da Narin, Kars’ta Leyla ile geleneksel çocuk oyunlarını oynayıp öğrenirken, Batman’da Aybüke öğretmeni ziyaret ettiler. Trabzon’da babaların arkadaşı Eren amcaları ile Karadeniz turu yaparken, veda zamanı iyi ki varsın Eren amca diye sarıldılar. Kaybettiğimiz isimlerin ölümsüz olmasını istedim.

 * Zamanın İzleri Projesi- Müslüman Bilim İnsanları Projesinde yer aldım.

* Zamanın İzleri Projesi- Yabancı Bilim İnsanları Projesinde Ünlü Fizikçi Marie Cruie yazacağım.

*Kadına Şiddette Farkındalık adına ‘Bir Kadın Tanıdım’ şiirim sosyal platformda şarkı oldu.

*Anaokulu yaş grubu için’’Mişa Prenses Olmak İstemiyor’’ serisini yazmaktayım.

*En büyük tutkum şiir. İkinci şiir kitabım için şiirlerde yazmaktayım.

*Benden aşk romanı yazmamı isteyen okurlarım var, belki bu fikri de hayata geçirebilirim.

Gerçekleştirdiğim röportajların klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Elimde sihirli değneğim olsa sevgi tohumları serpmek isterim. Sevgisizliğin insana neler yaptırabileceğini gördüğümüz bir dünyadayız. Adaletin hüküm sürdüğü bir dünya olsa ne de güzel olur?  Mesela; kadın ve çocukların korunmaya ve sığınma evlerine de ihtiyaç duymadan yaşayabildikleri bir dünya. Ütopik oldu değil mi? hayallerin sınırı var mı ki?  Biz yine de sihirli değneğimiz varmış gibi hayal kuralım.

(SERKAN SELİNGİL)

 

 







 
Son Eklenen Haberler