15 Şubat 2025, Cumartesi

‘Yazmak ve okumak benim için bir tutku’

14 Şubat 2025, Cuma 07:10

     


Bana Bir Çocukluk Borçlusun, Yalnızlığımı “Söz”de Buldum, Gurbet Kuşu ve Kalbimdeki Sancı kitaplarının yazarı Sibel Karagöz ile edebiyat, kitapları ve yeni projeleri üzerine konuştuk. İyi okumalar.

Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Edebiyatla olan ilişkinizi anlatır mısınız? 

Tabii. Benim öyle ahımlı şahımlı bir serüvenim yok aslında ama her zaman kitap yazmak istemişimdir. Kitap okumayı, araştırmayı, kısa kısa yazılar yazmayı çok severim. Bir sabah telefonun not kısmına girdim ve kısa bir makale yazmak istedim aşk üzerine. İmkansız bir aşk üzerine. Yazdıkca konu uzadı ve 5 sayfa oldu. Onun üzerine içimde ki bir ses şunu dedi: “Senin içinde kitap yazma tutkusu varken, bu tutkunu neden bastırıyorsun, kalemine yol ver ve hayallerini yaşa” 

Farklı türlerde eserler veriyorsunuz. Roman, şiir, aforizmalar ve deneme yazıları yazarken sizi en çok zorlayan ya da en çok keyif aldığınız tür hangisi ? 

Genelde roman yazmak beni zorluyor doğal olarak. Kitaplarım kurgu üzerine olduğu için bu zorluğu yaşıyorum. Kitaplarım da yaşanmışlık yok. Kurgu yazdığım için genelde, duraksamalar yaşayabiliyorum ara sıra. Bazen romanımı yazarken, aylarca yazmadığım oluyor. Çünkü, o tıkandığım an yazmaya devam edersem, ortaya güzel şeyler çıkmayacak, bunun bilincinde olduğum için, bir kaç ay ara veriyorum eserime. Kitabım çıkmadan önce, bazı e-dergi platformlarında makale yazarlığı yaptım. Makalelerim kişisel gelişim üzerine idi. Kişisel gelişim üzerine çok kitap okuduğum için, makalelerimi psikoloji üzerine yazmak istedim. Makelelerim ile, henüz kitabım çıkmadan önce dahi tüm kalplere dokundum. Okurlarım yazılarımı beğendiler, sevdiler. Her bir makalemden ders çıkarttılar. Güzel yorumları ile destek oldular. Bu arada aforizma denildiği an bende akan sular durur. En keyif aldığım tür, aforizma yazmak. Çünkü çok seviyorum aforizma yazmayı. Özellikle okurlarımın çok hoşuna gidiyor. Her aforizmamı okuyanlar kendilerinden, hayatlarından bir şeyler buluyorlar. İlk aforizmamı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kocaelinin bir sahilinde uçsuz bucaksız denizi seyrederken yazılmıştır: Bu şehir şahit ki; Bir tek sana yenildim. Bu şehir şahit: Günahlarımın en güzeli, tövbe etmeye kıyamadığım, intiharın en güzel haliydin.  

Adettendir sorulur, kimdir Sibel Karagöz, neler yapar ? 

1 Aralık 1994 Bartın doğumluyum. Yay burcuyum. İlkokuldayken kompozisyon yazılarında başarılı bir öğrenciydim. Kitap okumada okul birincisi seçilmiştim. Bu beni çok mutlu etmişti cidden. Kitap okumak, yazmak benim için bir tutku. Benim benliğimi ortaya çıkaran bu ikisi. Henüz ilk kitabım “Kalbimdeki Sancı”yı yazarken, belli başlı yaratıcı yazarlık eğitimlerine katıldım. İki defa katıldım. Eğitim sonunda sertifikaya layık görüldüm. Yazarlık adı altında, iki sertifikam mevcut. Aslında yazarlığın, eğitimi olur mu tartışılır. Benim için yazarlık, yazar olmak bence yetenektir. Eğitimler ile sadece bu yeteneği, bir adım ileri taşıyabiliriz. İçimizde ki zaten var olan o yeteneği çıkarabiliyorsak, sertifikalar yanında sadece bir kağıt parçası olarak kalır.    

Bana Bir Çocukluk Borçlusun romanınızda çocukluk travmalarını ve kayıpları ele alıyorsunuz. Bu romanın çıkış noktası neydi? Gerçek olaylardan ilham aldınız mı? 

Bana Bir Çocukluk Borçlusun adlı kitabım, diğer kitaplarım gibi kurgu üzerine. Herhangi bir yaşanmışlık yok. Ben kurgu yazan bir yazarım. Hayal gücüme güveniyorum kesinlikle. Lakin genel olarak baba kız ilişkilerine baktığımızda, günümüzde de örnekleri var tabii ki. En büyük temennim ve babalardan tek ricam. Kız çocuklarınız ile, erkek çocuklarınızı ayırmayın. Evlat ayrımı yapmayın. Zamanı geldiğinde, insan büyük pişmanlıklar duyabiliyor. Elinizi kızlarınızın üzerinden esirgemeyin.  

Okurlarınızdan aldığınız geri dönüşler sizin yazma sürecinizi nasıl etkiliyor? Soruya ilave olarak  ekleyeyim; Yazar olarak, toplumdaki bireylerin duygusal dünyalarını nasıl anlatmak istiyorsunuz? 

Okurlarımdan genelde güzel dönüşler alıyorum. Kitaplarımı severek okuyorlar. Bazıları kitaplarımı paylaşıyor, bazıları kitap fotoğraflarımın altına duygu ve düşüncelerini yazıyor, bazı okurlarım kişisel olarak kitap hakkında hislerini söylüyor. İlk kitabımda küçük bir linç gelsede, onlara takılı kalmadan ilerlemek gerekiyor. Genel olarak geri dönüşler çok iyi. 

Üzerinde çalıştığınız yeni proje veya kitap var mı? Gelecek çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Evet var. Aşk üzerine yazmakta olduğum bir dosyam, romanım var şu an. Aynı zamanda bir web sitesinde köşe yazarlığı yapıyorum. 

Edebiyatın bireyler üzerindeki gücünü nasıl tanımlarsınız diye soruma giriş yapayım ve ekleyeyi; Edebiyatın toplumsal değişim üzerindeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?  

Ne yazık ki günümüzde edebiyattan ziyade, herşeye önem veriliyor ve edebiyat hariç herşeye açık bir toplum olduk. Aslında 2011-2012 yıllarında daha fazla kitap okuyan bir toplumduk. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte kesinlikle edebiyattan uzaklaştık. Kitap okumak şöyle dursun, uzun mesajları dahi okumaya üşenir bir milletiz ne yazık ki. Bu durumun en kısa sürede değişmesini temenni ediyorum. Evet çok zor ama bizim kendimizi geliştirmemiz ve değiştirmemiz şart.  

Yazarlık serüveniniz boyunca edindiğiniz deneyimlerden hareketle, edebiyatın geleceği ile ilgili öngörüleriniz neler?  

Şu an Türkiye’de edebiyata olan ilgi ve alaka kesinlikle çok düşük. İnsanlar kitap okumuyor, kendini geliştirmiyor. Hele ki, şu zamanın çocukları, gençleri. Her zaman elimizde olan telefonlar, tabletler olduğu sürece edebiyatın Türkiye’de ileri gidemeyeceğini ve edebiyat konusunda zayıf olduğunu belirtmek isterim. Gönül ister ki edebiyata düşkün olalım, kitaplarla haşır neşir olalım, dilimizi, kendimizi geliştirelim. Bir umut… 

Röportajlarımda klasikleşen bir sorum var. Size de sormak istiyorum: Elinizde sihirli bir değnek olsaydı dünyada ya da hayatınızda neyi değiştirmek isterdiniz? 

Kesinlikle ön yargıyı ve özellikle kadınlar arası kıskançlığı değiştirmek isterdim. İnsanlar önyargı yüzünden birbirini tanıma fırsatını kaçırıyor. Bir insanı tanımadan konuşmadan, arkasından dedikodusu yapılıyor. Önyargı denince kitabımda geçen şu söz aklıma geliyor: “Hayattan şunu öğrendim ki; İnsanları tanımadan, hayatını bilmeden, hangi yollardan, hangi sıkıntılardan geçtiğini anlamadan, yargılamak hiç kimsenin haddine değildir” Kadınlar arası kıskançlığa gelecek olursak ise, “Neden hemcinsini kıskanır ki bir kadın” diye sormak istiyorum. Hele ki böyle bir devirde, neden kıskançlık olur kadınlar arasında. Nedir bu çekememizlik, nedir bu kin, öfke. Bir kadın, bir kadını kıskanacaksa, yüzünü, kaşını, gözünü kıskanacağı yerde, o kadının başarısını kıskansın. Bu hayatta hangi çalışmalara imza atmış, bunu kıskansın. Yardımseverliğini kıskansın, insanlara karşı iyi niyetini, saygısını kıskansın. Bugüne kadar hemcisimin başarısı ile mutlu oldum, üzüldüğün de bende üzüldüm onunla birlikte. Üç günlük dünyada bu kadar boş konulara takılı kalmayın. Gelip geçiyoruz bu hayattan.   

(SERKAN SELİNGİL) 

 







 
Son Eklenen Haberler