21 Aralık 2024, Cumartesi

Fatih Selvi: ‘Hayal kurmayı bildiğim için öykü yazıyorum’

18 Kasım 2024, Pazartesi 06:47

     


Kendine has üslubuyla ve farklı kurgusuyla edebiyat dünyasının dikkat çeken isimlerinden Fatih Selvi ile raflarda yerini yeni alan kitabı ‘Kavanoz Fenomeni’ni, Edebiyatı, öyküleri ve diğer kitapları olan Ahmarubi ve Köstebek Etkisi’ni konuştuk. İyi okumalar.

 

Yazmaya nasıl başladınız? İlk kitabınızı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Yazmaya şiirle başladım. Otuzlu yaşlarımın ortalarına doğru şiirim tükendi, ama yazma arzum yerindeydi. İşin aslı şiire inancım kalmamıştı(şiiri, dar bir alanda tepişen marjinalize bir kitlenin oyuncağı, özellikle yabancı yazarlardan beslenemeyen tek kanatlı bir sanat dalı olarak görüyordum). Dört beş sene sadece okuyarak metin yazarı olmak için alan taraması yaptım, 2021’de de ucun ucun yazmaya başladım. Baştan beri zaten kitap çıkarmak niyetinde olduğum için, dosyam öykü kitabı hacmine ulaştığında yayınevi avına geçtim. Reddedilişlerin bol olduğu bir sürecin içindeyken dergilerle güreşe tutuştum. Vardığımız noktada üç yılda kırka yakın edebiyat dergisinde doksan küsür öyküm yayınlandı ve an itibarıyla üç öykü kitabıyla okurun huzurundayım.

Hikâyelerinizde sürükleyici ve zihin açıcı kurguları nasıl oluşturuyorsunuz? Yazma süreciniz nasıl işliyor?

Öykülerimin kesinlikle ama kesinlikle sürükleyici ve zihin açıcı olmasına gayret ediyorum. Zihin açıcı olması umulan bir öykünün genel öykü temayüllerinin dışında öğretici, uyarıcı bir yana sahip olması da gerekebiliyor ve bu ek yükler okur denen bazen sabırsız bazense acımasız kişiye aktarılırken sürükleyicilik epey önem arz ediyor. Kendimi daha da açık edeceksem, tempo konusuna takık bir yazarım. Genelde yüksek tempolu, hayal gücüne hitap eden, değişken tekniklerle icra edilen akışkan bir üslubun peşindeyim. Yazma sürecim boca halinde on beş yirmi öyküyü peş peşe yazıp aylarca onların redaksiyonlarıyla uğraşmak şeklinde işliyor. Öyküler kemale erdiğinde huzurla okumalı sürece geçiyorum. Bu da genelde birkaç hafta sürüyor. Böyle böyle yolumuzu buluyoruz.

Ahmarubi’’ "Köstebek Etkisi" ve ‘’Kavanoz Fenomeni’’ eserlerinizde sıkça tekdüzeliğe karşı bir duruş sergiliyorsunuz. Bu itiraz nereden kaynaklanıyor?Günümüz dünyasında tekdüzelik sizin için ne ifade ediyor? Sizi bu tarz bir anlatıma yönlendiren etkenler neler?

Yazar veya sanatçı o olağanüstü gelişmiş duyargalarıyla bir salyangoz gibi havanın iyon yükünü, yaklaşan fırtınanın hacmini, kırılmak üzere olan fay hattındaki enerji miktarını önceden sezen ve sanatına aktaran kişidir. Çağlar değiştikçe atmosfer, insan maddesi, alışkanlıklar değişir, haliyle yazarın imal edildiği malzeme de. Yazar bu sonsuz değişkenler içinde eğer çağıyla yekvücut olabilmişse değişkenliği, yeniyi güdüleriyle sanatına aktaracaktır. Çağının gerisinde kalan veya çağın kokusunu alamayacak kadar koku körü yazarsa kalıp fikirler, moda akımlar ve klişelerle abilerinin ablalarının sanatını tekrar etmekten öteye gidemeyecektir.  Böyle metaforlara ne gerek vardı, diyebilirsiniz, müzisyenler ya da ressamlar böyle alengirli tanımlamalarla fazla ilgilenmezler fakat yazar kişisi entelektüel bir altyapıya sahip olmak ve sanatının yönü konusunda daha uyanık kalmak zorundadır. Edebiyat sadece birtakım acılarımızı, öfkemizi püskürttüğümüz bir duygu tuvali olamaz. Sosyolojiye, psikolojiye, en azından insan bilgisi seviyesinde sahip olmadan, tarihten bihaber, nesneleri bilmeden, sokağı tanımadan yazar olunabileceğine inanmıyorum. Tam teşekküllü yazar olunamaz en azından. Tekdüzelik kişinin genele yakınlığıdır özetle, tekdüze yazarlık da. Ben bu noktada bu vasıfların hepsine birden sahip olduğumu söyleyemeyeceksem de çağın sesine sağır kalmadığımı öne sürebilirim.

Sizi tanıyabilir miyiz? Fatih Selvi kendisini en iyi nasıl ifade eder?

Kendimi kişisel manada anlatmak beni biraz utandırıyor. Yazmak zaten anlatmaya eşdeğer bir eylem. Kendi sıkıcı kişisel hayatımla neden ayrıca kafa ütüleyeyim ki, diye düşünüyorum. Yine de bir okur olarak ben de yazarların hayatlarını merak ettiğimden, gizemli hallere fazla bürünmeden, son kitabımın tanıtım yazısını aynen aktaracaksam:

Fatih Selvi, 1982 Uşak doğumlu, evli ve iki çocuk babası. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Kocaeli Darıca’da çalışmakta.

2022’de ‘’Köstebek Etkisi’’ adlı öykü kitabı Öteki Yayınevi’nden yayımlandı.

2024’te ‘’Ahmarubi’’ adlı öykü kitabı Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı.

Yine ‘’2024’te ‘’Kavanoz Fenomeni’’ adlı öykü kitabı Metinlerarası Kitap’tan yayımlandı.

Toplumsal sorunlara karşı duyarlılığınız eserlerinize nasıl yansıyor?

Toplumsal konuları daha çok ironi, distopik kara mizah ve fantastik öğeleri kullanarak işliyorum. Ve bunu ideolojik eğilimlerden ziyade, güncel konuların o yavan bayatlığına bulaşmadan, daha geniş sosyolojik bir tabana oturtarak başarmaya çabalıyorum.

Eserlerinizde hem toplumsal sorunları hem de bireysel acıları ön plana çıkarıyorsunuz. Bu iki boyutu ele alırken dengede kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

Denge gözettiğimi söyleyemem, öykünün kendini dayatması, sanatsal perspektifi zedelemeden, insani olanı aşmadan gerçekleşiyorsa, dengelilik, toplumsal ve bireysel nitelik bir tür ambalaj, kroki meselesi olarak kalıyor.

Sizce modern insanın en büyük içsel çatışması nedir?

Bireyselliği. Modern insan tutkuyla bireyselleşmeye çalışıyor ve bu konuda epey yol almış gibi görünüyor. Fakat kitlesellikten uzaklaştıkça kaybettiklerinin sızısını taşıyor. Arkadaşlık, sevmek, sevilmek, doğal etkileşim ve iletişim gibi birden fazla insanla gerçekleştirilen faaliyetleri yitirdikçe huzursuzluğu artıyor. Bu çatışmaya ve yaşadığı açmaza makul bir çözümü yok. Geçmiş, naftalin kokusuyla sıkıcı bir hatıra onun için, gelecekse koyu sisler altında pek de iç açıcı olmayan bir alacakaranlık kuşağı hikayesi. İşin nereye varacağını merakla bekliyoruz.

Edebiyatın toplumu şekillendirme ve değiştirme gücüne inanıyor musunuz? Sizce bir yazar olarak toplum üzerinde nasıl bir etki bırakıyorsunuz?

Edebiyatın her şeyi değiştirme gücüne ve hiçbir derde merhem olamayacağına inanıyorum. Hiçbir iz bırakamadan öleceğimi, üç beş yıl sonra da unutulup gideceğimi düşünüyorum ve tam istediğim kadar değer görüp nesiller ötesine taşabilecek öyküler yazabileceğime de inanıyorum. Hayal kurmayı bildiğim için öykü yazıyorum, hayal kurmanın çoğu zaman fuzuli olduğu bir ülkede bulunduğumdan karamsar diyemesek de temkinli, acımasız bir gerçekçilikle yazıyorum. Topluma etkim sıfır, fakat okumu doğru yere isabet ettirirsem dünyaları değiştirebilirim bence. Yazarın kafası her ihtimale hazırlıklı olmalı.

Yazarken belirli bir hedef kitleniz var mı, yoksa hikâyeleriniz herkes için mi? Hikâyelerinizi yazarken okuyucunun nasıl bir deneyim yaşamasını amaçlıyorsunuz?

Hedef kitlem dikkatlice bir okur. Öykülerimin çoğu genel okura yönelik fakat anlaşılmaları için biraz dikkat gerektirdiklerini düşünüyorum. Sanatsallığın, deneyselliğin, dil becerisinin öncelendiği öykülerim olduğu gibi, çocukların masal niyetine okuyabileceği öykülerim de var.(bunu ‘’Vızınık’’ adlı öykümü kızını uyutmak için okuyan bir öğretmenden duydum)

Okur, yazdıklarımdan keyif alsın istiyorum şahsen. Kafa şişirmekten, ağlayıp zırlamaktan, hınçla dövünmekten öte bir edebiyat arzuluyorum. Bu sebeple sürpriz olaylar, garip karakterler, grotesk mekanlar kullanmayı seviyorum. Maceracı bir yazarım.

Röportajlarımın klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Elimde sihirli bir değnek olsaydı onu ortadan ikiye ayırırdım. Zahmete girmeden, emek harcamadan, mücadele etmeden ele geçirilmiş olanı reddediyorum. Savaşları bu sihirli değnekle sonlandırabilir, yeryüzünün bütün zalimlerini Mars’a sürgüne gönderebilirsiniz elbette. Fakat dünya, iyiyle kötünün savaşında bize bir taraf seçtiren ve bu uğurda yaşatan, bazen düşmanla çarpışırken gösterdiğimiz gayretin hüsranla sonuçlanmasına bile katlanmamız gereken bir yer. Salt iyilikten ibaret bir dünyada yaşamadığım için hayal kırıklığına uğramış değilim. Kötülüğün etrafımızda dönüp durmasından ürkmüyorum. Benim bir tarafım ve yazmak gibi görevim var, her şeye rağmen her sonuca hazırlıklı olarak var gücümle çalışmaktan başka bir yöntem de gelmiyor aklıma. Bence biz bu denklemi silmek için değil çözmek için buradayız. Sihir veya büyü kolaycıların, miskinlerin, korkakların işi özetle, benim değil.

(SERKAN SELİNGİL) 

 

 







 
Son Eklenen Haberler