18 Ekim 2024, Cuma

Melih Günaydın: ‘Polisiye edebiyat belli bir çevreye hapsolmuş durumdaydı’

22 Temmuz 2024, Pazartesi 07:50

     


Yerli polisiye edebiyatının genç ve başarılı isimlerinden yazar Melih Günaydın ile yazarlık serüvenini, polisiye edebiyatı ve projelerini konuştuk. İyi okumalar.

Edebiyat yolculuğunuza nasıl başladınız? Polisiye edebiyatı seçmenizin arkasındaki öykü nedir?

Edebiyat yolculuğum çoğu yazar gibi doyumsuzca kitap okuyarak başladı. Babamın çok geniş bir kütüphanesi vardı. Raflar, biriktirdiği romanlar, öyküler, dergiler, ansiklopediler ve almanaklarla doluydu. Her zaman beni kitap almaya teşvik ederdi ve bir sözü aklımdan hiç çıkmaz: “Kitaplara verilen paraya acımam, istediğini al.” Ben de tam olarak öyle yaptım, istediğim her kitabı aldım. Bu kitaplar arasında gün geçtikçe bir tür öne çıkıyordu: Polisiye. Yazma serüvenine atıldığımda ne yazacağımı bilmiyordum fakat sevdiğim türe yazmak istedim ve bu da kesinlikle polisiyeydi. Ancak kendimi sınırlamıyorum elbette, başka türde öykülerle de okurun karşısına çıkabilirim.

Romanlarınızda karakter oluşturma süreciniz nasıl işliyor? Gerçek hayattan mı ilham alıyorsunuz, yoksa tamamen hayal gücünüze mi dayanıyorsunuz?

Karakterlerimi oluştururken üç boyutlu bir yapıyla ele alıyorum. Gerçek hayattan, kendimden, kapı komşumdan, metroda birlikte seyahat ettiğim birinden, gözlemlerimden, hem kişisel hem de çevremin deneyimlerinden yararlanıyorum. Elbette gündelik yaşamdan çıkan karakterler oluşturuyorum ve burada hem gerçek yaşamdan hem de kurgusal yaşamdan destek alıyorum. Ancak tüm bunların toplamında hayal gücünün daha ağır bastığını söyleyebilirim çünkü ne olursa olsun, onlar okurun zihinlerinde oluşturduğu kahramanlar. Ben sadece bir kibrit çakıyorum.

Edebiyatın sınırlarını zorlama konusundaki yaklaşımınız nedir? Okuyucularınızı düşündürmeyi veya sorgulatmayı amaçladığınız anlamlar var mı?

Edebiyatı yazdığım metin üzerinden değerlendirecek olursam ve bu metni göstererek anlatmamı sağlayan karakterleri de düşünecek olursam kesinlikle zorlamayı seviyorum. Olağan akışın dışına çıkardığım her karakter, gerçek yaşamda olduğu gibi zorluklarla karşılaştıkça hem kararlılıklarını hem de karanlık yönlerini görmemizi sağlıyor. Bu, bence çok değerli. Okuru sorgulamasını sağlamak birincil amacım değil fakat dikkatlerini bir yöne çekip farkındalık kazanmaları için tarafsızca onlara sezdirmeye çalışıyorum.

Edebiyat dışında ilgi alanlarınız nelerdir? Sizi tanıyabilir miyiz? Başucu kitaplarınız neler? Sizi en iyi tarif eden üç kelime nedir?

İyi bir sporseverim, futbol, boks ve basketbol en sevdiklerim diyebilirim, hepsiyle de profesyonel ve amatör olarak uğraştım. Pandemi başlamadan bir gün önce aldığım piyanoyu kendi çabalarımla belli bir aşamaya getirdim ve tuşların başına geçtiğim her an çok keyif alıyorum. Yazma üzerine düşünen yazarların kitapları genelde başucumda olur, tek tek saymak güç olacaktır ama bu isimlerin kitapları her zaman yanımda: Semih Gümüş, Murat Gülsoy, Beliz Güçbilmez. Polisiyeden örnek vermek gerekirse Michael Connelly, Jean-Christophe Grangé, Celil Oker, Alper Kaya.

Tutku, Mücadele, Özveri

İlham aldığınız yerli ya da yabancı polisiye yazarlar kimlerdir?

Yerli olarak Celil Oker ve yarattığı Remzi Ünal karakteri sadece benim için değil, Türk polisiye yazarları için de çok ilham vericidir. Yabancı olarak da Michael Connelly diyebilirim. Olaylara ve muammalara olan hâkimiyeti, yeni suç tipleri ve suçun tespitinde kullanılan araçlara olan hâkimiyeti, polis teşkilatına olan hâkimiyeti her zaman ilham verici olmuştur.

Yabancı olarak en bilinen polisiye yazarlardan Agatha Christie’nin Hercule Poirot’u gibi ya da yerli polisiye yazar Ahmet Ümit’in Başkomiser Nevzat’ı gibi bir karakter oluşturmayı düşündünüz mü?

Romanlarımın tek bir karakteri takip eden serilerden oluşmasını en azından şimdilik istemiyorum. Evet, Başkomiser Nevzat’a ve Hercule Poirot’a mekanik bir bağla benzeyen karakterlerim var fakat onları bir seride şimdilik görmüyorum. Okurlardan güzel tepkiler aldım, devam etmemi söyleyenler de oldu. Belki sonraki süreçlerde yeniden onlarla karşılaşabilirim.

Türk polisiye edebiyatının gelişimi ve değişimi hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sizin eserlerinizde hangi temalar ve motifler öne çıkıyor?

Türk polisiye edebiyatı belli bir çevreye hapsolmuş durumdaydı. SUÇÜSTÜ dergisiyle bu durumu biraz kırdık diye düşünüyorum. Çeşitliliğin artmasının yanı sıra niteliğinin de farklı boyutlarda ele alınmasını sağladık. Bir değişimden bahsedeceksek, kesinlikle bu radikal bir çıkıştır. Eserlerimde genelde göçler, mülteciler ve bunlar üzerindeki hükümet politikaları; alternatif evrenlerde ve teknolojinin içinde suçun çeşitlenmesi ön planda diyebilirim. Farkındalık yaratarak toplumcu bir ceket giyiyorum; bahsettiğim her suç, olay yerine dönmüş bir ülkede, gözden kaçan ya da görmek istemediklerimizden oluşuyor.

Sizin kitaplarınızla yeni tanışacak okuyucu için en çok hangi romanınızı tavsiye edersiniz ve neden?

İkisi de birbirinden bağımsız romanlar olduğu için dilediklerinden başlayabilirler. Buradan birini işaret etmek doğru olmaz, ikisi için de onlarca yazı ve söyleşi çıktı. Okuyup değerlendirip ona göre karar verebilirler.

Edebiyat kariyerinizde en çok neyin sizi motive ettiğini ve kariyer hedefinizden bahseder misiniz?

Romancı olduğum için benim meselem hikâye anlatmaktır. Yeni hikâyelerle okuru buluşturmak benim için çok heyecan verici. Ben yazmayı bir kimlik olarak görmüyorum o yüzden bir hedefim var diyemem. Ben yazı işçisiyim, üretmek beni yeterince motive ediyor.

Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?

1974 Dünya Kupası sırasında gerçekleşen bir cinayetin izini süreceğim. Dönemle ilgili araştırmalarımı sürdürüyorum. Bir kara roman olacak, polisiye izleklerinden elbette yararlanacağım ama bir soruşturmanın peşinden ilerlemeyeceğiz.

Gerçekleştirdiğim röportajların klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Dünyada hiçbir çocuğun aç ve anne babasından yoksun kalmamasını sağlardım.

(SERKAN SELİNGİL) 

 







 
Son Eklenen Haberler