8 Eylül 2024, Pazar

Seda Nida Demir: ‘Yazarken özgün ve özgür olmayı seviyorum’

26 Temmuz 2024, Cuma 07:03

     


‘Kelebeğin Ayak Sesleri’ ve ‘Kavaklar Kökler Kadar’ kitaplarının yazarı Seda  Nida Demir ile yazarlık öyküsünü, eserlerindeki kadın karakterlerin güçlü vurgusunu ve günümüz edebiyatını konuştuk. İyi okumalar.

Sizi yazmaya iten şey neydi? Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?

Yazmaya ilkokul dönemlerimde başladım. İçe dönük, pek sosyal sayılmayan ve kendi dünyasında yaşamayı tercih eden bir çocuktum. Babamın mesleği gereği devamlı olarak şehir değiştirdiğimizden dolayı daimî bir kök salış içinde büyüyemedim ve bu devamlı değişen yerler, evler ve okullar sayesinde de sanırım içime tuttuğum aynadan yansıyan akisleri kâğıda dökme ihtiyacı hissettim. Zaten okuma alışkanlığı çok küçük yaşta bana aşılandı ve elbette bunun da yazı hayatımdaki yön tayinine etkisi çok büyük oldu.  Akabinde yıllar geçti ve üniversiteden mezun olduktan bir müddet sonra, en büyük hayalim olan kitap yazma düşüncesini hayata geçirdim ve serüven bu şekilde başlamış oldu.

'Kavaklar ve Kökler Kadar' ve 'Kelebeğin Ayak Sesleri' kitaplarınızın ilham kaynağı nedir?

 Her iki kitap da gerek konu gerek üslup bakımından birbirinden çok ayrı iki roman, dolayısıyla her ikisinin de ilham kaynağı farklı. İlk kitabım olan Kelebeğin Ayak Sesleri, her anlamda bambaşka bir deneyim oldu çünkü ilkti ve yazarken daha acemi, daha gençtim. İlham kaynağı olarak ‘şudur’ diyebileceğim ve nokta atışı olarak gösterebileceğim bir husus yok fakat elbette insanın hayal gücü, gözlemleri, hayata, olgulara baktığı pencere kalemine direkt olarak bir yön haritası çiziyor. İkinci romanım olan Kavaklar ve Kökler Kadar ise daha başka, daha olgun, ilkiyle mukayese edecek olursak daha iyi bir yerde konumlandırabileceğim bir kitap oldu. Konusu itibariyle de ilhamımın hangi noktadan kaynaklandığının daha net görülebildiği bir kitap çünkü Kavaklar ve Kökler Kadar, kadına ve sosyolojik ilişkilere derinlemesine bakmaya gayret edip, biraz ruhsal betimlemelere ağırlık vererek karakterler aracılığıyla insana ve kadına dair birçok olguyu teferruatıyla irdelediğim bir kitap oldu. Türkiye’de ve dünyada kadına, kadının medeni ve sosyal haline olan tavırlara derinlemesine bir gözlem geliştirmek benim en büyük ilham kaynağım oldu. Dolayısıyla gerek yayınevimin ve editörlerimin gerekse benim yazım ve sonrasındaki aşamalarımda titizlikle üzerine titrediğimiz bir kitap oldu Kavaklar ve Kökler Kadar.

Kitaplarınızdaki karakterler genellikle nasıl şekilleniyor? Karakterlerinizin gerçek hayattaki insanlardan esinlenme durumu var mı?

Hayır, gerçek hayattaki hiçbir olay ve kişiden esinlendiğimi söyleyemem. Kendi zihnimde tezahür eden şeyleri ve karakterleri yazmak her zaman daha cazip gelmiştir benim için. Tıpkı bir resim çizer gibi, önce fiziksel detaylar ve görünüm beliriyor ardından o vücuda bir isim ve o isme münhasır olabileceğini düşündüğüm bir karakter giydiriyorum karakterlerime. Bu gerçekten işin en eğlenceli kısmı; çünkü insan, ucu çok açık bir cümle gibi, çok yapraklı ve çok renkli bir çiçek gibi yani yekpare değil de değişken ve birden fazla huya mensup bir canlı. Dolayısıyla bir insan inşa edip ona uygun bir kılıf dikerek okura ‘bu benim zihnimin bir insanı’ diyebilmek çok keyifli ve özel bir şey. Kurguyu ve özgün, özgür olmayı seviyorum yazarken.

Eserlerinizde kadın karakterlerin güçlü vurgusu var. Bu tercihinizin nedenleri neler?

Aslında ısrarlı bir şekilde ‘kadını yazıp bu konuyu vurgulayacağım’ gibi bir tercihim veya misyonum olmadı fakat her iki kitabımda da tesadüfi bir şekilde kadını ele alarak onu çeşitli yönlerden irdeledim ve kurguladım. Sanırım, ikinci kitabım olan Kavaklar ve Kökler Kadar’da kadına yönelik olguları özellikle inceleyip, biraz da kadının gücünü vurgulama nedenlerim arasında, ülkemizde ve dünyada kadının yerine yeteri kadar önem ve değer atfedilmemesi, yaşatılan çeşitli zorbalıklar ve bazı alanlarda varlığını kabul ettirmeye çalışma olguları yatıyor. Ne yazık ki hepimizce malum olan ve toplumca, nesillerce aşmaya çalıştığımız bazı konulara dikkat çekmeye çalıştım fakat bu cevaptan hareketle, erkeği yeren feminen metinler ortaya koyduğum sanılmasın; bilakis, erkek okurların kadın zihnine farklı pencerelerden misafir olarak bazı farkındalıklar elde edecekleri konular kaleme almaya çalıştım. Dolayısıyla erkek okurların da en az kadın okurlar kadar seveceğini düşünüyorum.

Sizi tanıyabilir miyiz? Seda Nida Demir yazmak dışında neler yapar? Hobileri neler? Olmazsa olmazları var mıdır?

 Denize doğdum ve çocukluğum hep denizde geçti, büyüdüğümde de yine üniversite tahsilimi denizcilik üzerine tamamladım yani köklerim maviliklerde ve denizde diyebilirim. Aşırı sosyallikten, gereksiz olan her şeyden ve herkesten ivedilikle uzak durduğum, sade ve kitaplarla dolu bir hayatım var. Sakinliği, dinginliği ve nitelikli hayatı seviyorum. Çok farklı ve olmazsa olmaz hobilerim yok; sıradan çoğu insan gibi ben de okumaktan, yüzmekten, gezmekten ve öğrenmekten zevk alıyorum. Olmazsa olmazlarım arasında kahve, kitap, dinginlik, sevdiğim bazı insanlar ve kendi çekirdek ailem var. Basit ve sade yaşamayı seviyorum.

Günümüz Türk edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğendiğiniz ve takip ettiğiniz yazarlar kimler?

Günümüz edebiyatı artık eskiye nazaran daha rahat ve özgür bir zeminde, konu ve üslup bakımından daha farklı ve zengin, aralarında dikkatle seçecek olduğumuzda çok marifetli kalemlerin de olduğu fakat diğer taraftan yine ‘eskiyle’ mukayese edecek olursak ne yazık ki niteliksiz eserlerin de bolca piyasaya sürüldüğü bir dönem. Ben klasikleri ve usta diyebileceğimiz yıllanmış isimleri okumayı seviyorum.

Okurlarınızdan en çok aldığınız geri bildirimler neler? Bu geri bildirimler sizi nasıl etkiliyor?

Geri bildirimlerin yeri her zaman başka oluyor elbette. Yapıcı ve nitelikli olduğu sürece her eleştiriyi çiçek gibi saklıyor ve dikkate alıyorum. En çok aldığım yorum ve bildirimler, kitabın çok gerçekçi olduğu yönünde ve kurgu olup olmadığı hususundaki sorular oluyor. Genelde hep, “Bu yazdıklarınız sizin veya bir yakınınızın başından mı geçti?” Diye soruyorlar. Tamamen gerçek dışı olan bir metni, okur gerçek yaşanmış bir hikâye zannedince, demek ki doğru yerdeyim diye düşünüyorum. Kelebeğin Ayak Sesleri’nde, annesini ince rahatsızlıktan kaybetmiş genç bir kadının acısı ve yasını kaleme almıştım; beni tanımayan okurların neredeyse tamamı baş sağlığı diledi, benim başımdan geçtiğini düşündüler. Şanslıyım ki böyle bir kayıp yaşamadım ama yaşamış insanların yaralarına dokunup ‘buradayım, seni anlıyorum’ diyebilme cesaretini gösterdiğim için de mutlu oldum. Annesini veyahut bir yakınını benzer şekilde toprağa vermiş insanlar bana ulaştı ve mahrem hikayelerini benimle paylaştılar, “Tam olarak böyle hissettim, bunları yaşadım, hepsi çok doğru.” Diyen okurların sayısı arttıkça benim de mutluluğum katlandı elbette. Bu gerçekten çok özel. Kitaplarımın yanı sıra, dijital ve matbu edebiyat platformlarında yayımlanmış öykülerime de benzer yorum ve bildirimleri alıyorum. Bu elbette çok motive edici ve yüreklendirici bir şey. Kavaklar ve Kökler Kadar ise henüz çok taze bir kitap olduğu için aldığım bir geri bildirim olmadı fakat elbette sabırsızlıkla gelecek olan görüşleri bekliyorum.

Kitaplarınızın sinema veya televizyona uyarlanmasını ister miydiniz? Bu konudaki düşünceleriniz neler?

Kavaklar ve Kökler Kadar, aslında kafamda sinematografi olarak da oturmuş, görsel olarak uyarlaması olsa fena olmazdı diyebileceğim bir roman. Elbette latife bir kenara, başarılı romanların uyarlamaları okur tarafından pek tatmin edici olmuyor; kitaptan uyarlanmış birçok film izledim, kimi çok iyi kimi ise beklentimin çok altındaydı. Ne kadar iyi çekilirse çekilsin, kitap uyarlaması bir film, okuru asla tatmin etmeyecek çünkü okurken zihnimizde kendi imgelerimize göre çekip zengin renklerle bezediğimiz filmin yerini asla alternatif bir yapım tutmaz. Dolayısıyla bu bağlamda dikkatli ve nitelikli okuru memnun etmek bir hayli zor olacaktır. Fakat ne olursa olsun bu uyarlamalara asla karşı değilim, bence daha fazla yapılmalı ve teşvik edilmeli.

Dijital kitaplar, sesli kitaplar ve diğer yeni teknolojiler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben bu konuda biraz eski kafayım, kitabı kitap gibi okumayı severim; işitsel veya teknolojik herhangi bir materyal kullanarak okuma yapmayı sevmiyorum ve zorunda kalmadıkça da bir kitabın tablet vb. aletten pdf halini okumayı sevmiyorum. Karşı değilim, elbette bu kolaylaştırıcı ve teşvik edici bir teknoloji ama bana göre değil.

Gelecek projeleriniz nelerdir? Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap veya proje var mı?

İkinci romanım henüz okurla buluştu ve raflara henüz girdi; dolayısıyla yeni bir kitap projem yakın gelecekte yok. Yeni kitabım olan Kavaklar ve Kökler Kadar’ın tanıtım ve imza günlerini yayınevimle planlayıp organize edeceğiz. Onun dışında okuru ve yazarı olarak uzun zamandır sadık kaldığım bazı edebiyat mecralarına öykü tertip etmeye devam edeceğim.

Son olarak, röportajlarımdaki klasik sorumdur, size de sormak isterim. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapardınız?

Kalbi ve zihni kötü olan, hayvana, bitkiye, insana zarar veren herkesi dünya üzerinden silerdim.

(SERKAN SELİNGİL) 







 
Son Eklenen Haberler