KARAR VERMEK MECBUREN
7 Şubat 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
Karar vermek, karar verebilmek…Ne kadar zordur değil mi ? Belki de kolay. Her nasıl olursa olsun karar vermek, bir konu hakkında uzun düşüncelerden sonra yapılmasına mantıken onay verilmesi ve eyleme geçmenin ilk aşaması. Genelde pişman olunmaması gereken bir durum, cesaret isteyen bir süreç. Hayatımızın hemen hemen her anında bir şeylere karar vermek ya da seçim yapmak zorunda kalıyoruz. O karar çıkana kadar şekilden şekile gireriz, kızarır bozarırız, saç baş yolarız, agresifleşiriz, daralırız, kafamız çalışmaz, ne yaptığımızdan bir şey anlarız, ne de düşündüğümüz bir yere varır. Bu seçimlerin bir kısmı o gün ne yiyeceğimize ya da ne giyeceğimize karar vermek kadar basitken, diğer kısmı hayatımızın akışını ve geleceğimizi etkileyebilecek önemde.
Karar vermeyi bu kadar zor kılan belki de, yaptığımız seçimler sonucunda, seçmediklerimizin tümünden vazgeçtiğimizi biliyor olmamız. Bunun için karar anları, yapacağımız seçim ne kadar büyük/küçük, önemli/önemsiz olursa olsun bizleri uzun uzun düşünmeye iter. Bu işi yapmak benim için doğru olur mu? Şu konu ile ilgili bu kararı almak iyi olacak mı? Acaba hangisi benim için doğru karar? Onu mu seçeyim, bunu mu? Bir konu ile ilgili doğru karar verme telaşındaysak, bilinmelidir ki aslında yanlış yapmaktan kaçıyoruz. Yanlış yapmamaya çalışarak, doğru kararı vermemiz olası değil.
Diyelim ki, yollardan birisini seçtik fakat adımlarımızı atarken fark ettik ki, tahmin ettiğimiz kadar keyif vermiyor bize. Bu kesinlikle yanlış karar aldığımız için değil, enerjimizin o anki durumu ile ilgili. O durumda yine önümüzde seçenek var, ya yolumuzu değiştireceğiz ya da yolumuzda kalacak ve bakış açımızı değiştireceğiz. Adımlarımızı keyif alacak şekilde ayarlayacağız. Bir seçenek diğerinden daha değerli değil, çünkü hayatınızdan keyif aldığınız sürece her ikisi de aynı yere çıkacak.
Hani hep denir ya, sezgilerinize kulak verin, içinizden gelen sesi dinleyin, kendinize akışa bırakın, sizin için en doğrusunu kendi iç sesiniz söyler diye. Kesinlikle çok doğru. Hayat aslında basittir. Verilen tüm kararlarda asıl mesele bedelleri kabul etmektir. Ben gülü tutayım ama elime diken batmasın diye düşünmektir karar vermeyi zorlaştıran. Her yeni gün bir öncekinden daha fazla rahatlık, kolaylık falan getirmez. Mutluluk yarınlarda saklı değildir. Bunu bir kez kabul edince gerisi çorap söküğü gibi gelir. Kazançlara ve bedellere bakarsınız; hangi bedeli ödemeyi kabul ediyorsanız, hangi kazanç hangi kayıptan daha değerliyse o yolu seçer, o şeyi kaybedersiniz. Kazanç gelirse gelir, gelmezse gelmez. kayıp kaçınılmazdır. hiçbir şey yapmadan otursanız bile her an bir şeyler kaybedersiniz. önemli olan neyi kaybedeceğini seçip bilinçli bir şekilde kaybetmek. Doğru karar, yanlış karar diye bir şey yok. Attığımız her adımda bakış açımız ‘Ben nasıl daha keyifli hissederim?’ olursa, kendimiz adına “en doğru” kararı vermiş olacağız.
OKUMALI/OLDUĞU KADAR GÜZELDİK
Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra.
Çünkü Erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun. Gelindi mi oturulmalıydı. Bir çay, birkaç sigarayla, kıyıda kayığında ağ onaran, çapari kösteği hazırlayan balıkçıları seyretmek, bir tost isteyip, bacaklarıma sırnaşan kedilere atmak, yakın masalarda konuşulanları dinlemek, birini bekliyormuş gibi ikide bir saate bakmak iyi gelebilirdi. Gelmeliydi en azından. Yine yaz akşamları. Yaralı tekneler, küflü sesler. Erdek'te çay bahçeleri, bıkkın orkestra, tatsız garsonlar. Ezine, Susurluk, Bandırma, burası Ankara, orası Samsun! Yalandan bayılanlar, bilmezden gelinenler, kaybolan dayılar… Uykusunda ağlayan adamlar, pişmanlar, yorgunlar. Para için mırın kırın, laf dokunduran konuşmalar. Nerede bu Türkan Şoray?
Mahir Ünsal Eriş, sokaktan gelen gürültüyü, bangır bangır Yıldız Tilbe dinleyen evleri resmediyor. Bi gevezeleşip bi susanları, "iyi olalım be ne olur" diyenleri, helallik isteyenleri anlatıyor. Olduğu Kadar Güzeldik, gazoza doğru çocuklaşan hikâyelerle çağlıyor, zamana dokunuyor. Eriş, hüzünlü mağlupların iyimser yazarı olmaya devam ediyor.
İZLEMELİ/GECENİN KANUNU
1920'lilerin suç gezen Boston kentinde Joe Coughlin adında bir adam nam salmıştır. İçki yasağı halen devam etmekte ama illegal yollardan kırılmaktadır. Dürüst ve namuslu bir hayatı geride bırakan Joe kendisine kötü şöhreti gangster yaşamını seçer. Küçük yaştaki hırsızlık kariyerini geride bırakan adam artık şehrin en korkutucu gangsterlerine hizmet etmektedir. Joe gangster olmanın ününü ve ganimetlerini sevmektedir fakat 'karanlık taraftaki' hayatın da ödenmesi gereken bir bedeli vardır. Üstelik Joe'nun babası şehir polisidir...
Dennis Lehan aynı adlı suç romanından Ben Affleck tarafından senaryolaştırılıp beyazperdeye uyarlanıyor. Filmin yapımcıları arasında ise Jennifer Davisson Killoran ve Affleck ile birlikte Leonardo DiCaprio da yer alıyor.
DİNLEMELİ/TUNA KİREMİTÇİ VE ARKADAŞLARI
Yazar ve müzisyen Tuna Kiremitçi’nin, ‘Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları’ projesi albüm oldu. Müzikteki maddi/manevi tıkanıklığı alternatif bir yol ve biçimde aşmaya çalışıyor Tuna Kiremitçi. Şarkılarını birbirinden kıymetli isimleri yanına alarak söylüyor ve bunu yüksek olmayan bir bütçe dahilinde yapıyor.