İZ BIRAKANLAR
24 Ekim 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
Dost… Kullanması ne kadar da kolay bir kelimedir. Tek bir hecede çıkar ağızdan. Dost… dostum... dostluklar… İnsanın her zaman yanında huzur hissedeceği, bir şeyler paylaşabileceği, aile kadar yakın ve hatta bazen daha yakın olan, kötü günde iyi günde birlikte olduğun, her şeyini anlatabildiğin, gizli saklın olmayan kısacası her şeyin olan kişi veya kişiler.
Dostlarımız, hayatımıza seçerek alabildiğimiz insanlardır. Onların dışında kalanları seçme şansımız olmuyor. Ailemizi, akrabalarımızı seçemiyoruz, doğuştan ve kan bağı ile onlar hayatımıza giriveriyor.. Ama dostlar, gerçek dostlar bambaşkadır. Bize hayatı öğreten, bizim hayatı öğrettiğimiz insanlardır. Yaşadığımız yıllar boyunca karşılaştığımız ve beraber paylaştığımız olaylar neticesinde giriveriyorlar hayatımıza. Bulması çok zordur. Ama bulduğunuzda da hep sizinle birliktedirler. Yaşam içerisinde çeşitli sebeplerden dolayı pek sık görüşemezseniz bile var olduklarını, daima sizin yanınızda olduklarını bir şekilde hissettirirler.
Ne yazık ki günümüzde ahlaki çözülme, çıkar/güç ilişkileri gibi nedenlerden dolayı dost görünümlü iki yüzlü insanları hayatın her alanında görmekteyiz. Peki gerçek dost nedir? Nasıl olmalıdır? Dostluğun ne demek olduğuna/nasıl olması gerektiğine dair örnek gösterilecek bilindik hikayelerden biridir; “Şehirin birinde bir oğul, babasının yanına gitmiş; ‘Ben senden kaç yaş küçüğüm ama 40 tane dostum var .Sen bu yaşta topu topu 3 kişiye dostum diyorsun’ demiş. Baba gülmüş ve ‘Gerçek dost olduklarından emin misin’ diye sormuş. ‘Eminim’ demiş çocuk. Babası da ‘O zaman bir deneyelim. Kümese git bir çuvala sığabilecek kadar tavuk kes. Onları çuvala doldur ve dost bildiğin insanların kapısını çal. Bir cinayet işlediğini ve çuvalı en kısa zamanda gömmen gerektiğini söyle’ demiş. Çocuk babasının dediklerini aynen yapmış. Teker teker dostum dediği insanların kapısını çalmış ancak tüm kapılar yüzüne teker teker kapanmış. Hiçbirisi çuvalın ucundan tutmaya yeltenmemiş. Bunun üzerine çocuk şaşkın ve üzgün babasının yanına gitmiş. Baba bu sefer de kendi dostlarından birisini söyleyerek oğluna demiş ki; ‘Git, kapısını çal. Benim selamımı söyle ve çuvalın içinde ceset olduğunu ve gömmek zorunda olduğunu anlat’ demiş. Çocuk babasının dostuna gitmiş. Aynen babasının dediklerini tekrarlamış. Adam hemen çocuğun elinden tutmuş uygun bir yerde bir çukur kazmışlar ve çuvalı gömmüşler. Bir hafta sonra baba çocuğu yanına çağırmış ve demiş ki ‘Tekrar gideceksin aynı adama. Kapısını çalacaksın ve açar açmaz bir tokat atacaksın.’ Çocuk gitmiş, çalmış kapıyı ve kapı açılır açılmaz okkalı bir tokat yapıştırmış adamın yüzüne. Adam ‘Babana benden selam söyle. De ki, biz bir tokatta vazgeçecek dostlardan değiliz.’ demiş ve çocuğu göndermiş.”
Hayatta çok acı olaylar yaşamış da olsa insan, eğer düşmek üzereyken elinden tutabilecek bir dostu varsa her şeyin üstesinden gelebilir. Sadece sıkıntılı durumlarda değil, mutlu olduğunda da seninle mutlu olabilen, senden daha çok heyecan duyabilendir dost. İnsan hayatına her an, belki de her dakika farklı insanlar giriyor. Fakat geçmişe dönüp baktığımızda sadece iz bırakanları unutamıyoruz. Eğer sen beraber bir şeyler paylaşmaktan zevk aldığın ve yanında susarken bile sıkılmadığın bir dosta sahipsen, dünyanın en zengin insanı sayılırsın. Çünkü mutluluk, paylaşılacak özel anları paylaşabildiğin insanlarla beraber olunduğunda haz verir insana.
OKUMALI/ KUMRAL ADA MAVİ TUNA
Kumral Ada Mavi Tuna; iç savaşın içimizde ve dışımızda, bireysel ve toplumsal olarak yarattığı yangınları umutsuz bir aşk üçgeni ekseninde anlatan sarsıcı bir roman.
Genç bir öğretmen bir sabah Kuzguncuk'taki evinden apar topar alınıp, askere götürülür. O, bunun bir kabus olduğuna, arkadaşlarıysa onun iç savaşa katıldığına inanmaktadır. Oysa annesi oğlunun bir ambulansla evden götürüldüğünü anlatmaktadır. Dört dile çevrilen Kumral Ada - Mavi Tuna birçok toplumsal yaramızı irdelerken unutulmaz bir aşk hikayesi anlatıyor.
İZLEMELİ/TAŞ
Geçirdiği bazı hastalıklardan dolayı zihinsel yetilerinde zayıflıklar yaşayan Selim (Ahmet Varlı), onu devlet yurduna götürmek isteyen bir 'Memur'dan kaçarken tanımadığı bir evin kapısında bayılır. Onu bulan ailenin annesi Emete (Jale Arıkan), kapıdaki adamın yıllar önce ortadan kaybolmuş oğlu Hasan olduğunu düşünmektedir. Selim adının Hasan olmadığını söylese de kadına dinletemez. Emete de kocası ve kızı Suna'yı (Beste Kökdemir) da Hasan'ın döndüğüne inandırır ve hayattan bezmiş aile bir anda yeniden yaşam enerjisi bulur...
DİNLEMELİ/ AŞK-I MEŞK
Daha önceleri Karmate grubunun solistiyken daha sonra gruptan ayrılarak solo kariyerini başarıyla devam ettiren ve Karadeniz müziğinin sevilen isimlerinden biri haline gelen Resul Dindar, geçtiğimiz Mayıs ayında sevenlerinin karşısına bu kez farklı bir tarzda seslendirdiği albümle çıktı. “Müziğin bir araç veya bir amaç olmaktan ziyade, aslen bir yaşam biçimi” olduğunu düşünen ve bu şekilde yaşayan Resul Dindar, "Her şeyde bir parça armoni" vardır diyerek "seslerin" yaşamındaki kapsamına vurgu yapıyor.