SOR BAKALIM NİYE TÜKETİYORUZ?
28 Mart 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
Tüketim toplumu… Gelişen teknoloji, ekonomik koşullar, ve üretici firmaların olmazsa olmazmış gibi gösterdikleri ürün pazarlama yöntemleri ile günümüzün yadsınamayan gerçeği. İnsanların ihtiyaç duysa da duymasa da sürekli bir şeyler satın almasıyla oluşturduğu hepimizin dahil olduğu toplum.
İnsan kendisine şu soruyu sormadan edemiyor. Kaçımız gerçekten sadece ihtiyacımız olan mal ve hizmeti satın alıyoruz. Her ay yapılan giysi ve kozmetik alışverişi, bir üst modeli çıktığında değişen otomobil, beyaz eşya, ev mobilyaları, telefon, tablet ve benzeri ürünler. Hep tüketiyoruz. Neden? Üstelik bunları almak için para kazanmak zorunda olan biz, durmaksızın çalışıyoruz. Hafta sonu tatilinde ya da izinli günümüzde o da olmadı internetten alış-veriş yaparak kazandığımız parayı harcıyoruz, yetmeyince kredi kartını kullanıp, ondan da harcıyoruz. Olmadı bankalardan ihtiyaç adı altında yüksek faizli krediler çekip tüketmeye devam ediyoruz. Sürekli çalışıp ve sürekli harcıyoruz yani. Işıltılı vitrinleri ve yaptıkları indirimlerle insanları kendisine çeken AVM’ler sayesinde biraz, belki de tümüyle, kıtlıktan çıkmış gibi alış-veriş yapıyoruz. Eskiden olduğu gibi kimsenin elinde bir ihtiyaç listesi de göremiyorum ben. Ne bulursak alıyoruz, doluşturuyoruz. Sonra da ay sonunu nasıl getireceğiz diye kara kara düşünüyoruz.
Eskiler ‘bir şey söküldü mü, diker, yamalar kullanırdık, atmayı düşünmezdik pek’ derler. Çünkü ulaşmak zordu, değeri vardı. Elindekini korumak, yaşamı, kendini korumak, kısacası ayağını yorganına göre uzatmak esastı. Günümüz tüketim toplumunun en belirgin özelliği "evladiyelik" kavramının ortadan kalkmış ya da kaldırılmış olmasıdır. Artık bir buzdolabının, çamaşır makinesinin, ev mobilyasının veya otomobilin 20 sene çalışmasını düşünemezsiniz. Esasında bu tarz ürünler de mevcuttur ama artık kolay alınır değildir. Aldığınız ürünü almalı, en fazla garantisi dolana kadar kullanmalı ki garanti süresi bittiğinde yeni modelini almak zorunda kalalım. Bazı ürünlerde ise alınan eşyanın daha taksitleri bile bitmeden yeni çıkan modeliyle değiştirme eğilimi oluşuyor. İnsanların sürekli değiştirdiği cep telefonları buna verilecek en güzel örnek.
Sorumluluk sahibi bir insan kendisine sık sık bu soruyu sormalı: Neden? Sıklıkla tüketilen bu şeylere neden ihtiyacım var? Tükettiğim bu şeylere ihtiyacım olmadığı halde neden ve nasıl ihtiyaç duyar hale geldim? Tüketmeden önce yaşamdan beklentilerini gözden geçirmeli ve gerçekçi olmalı insan. Neyi, neden istediğini sorgulamalı. İstediği şeylerin onu gerçekten tatmin edip etmeyeceği üstüne düşünmeli. Alınacak eşyanın ihtiyaçtan dolayı mı yoksa arzulamaktan dolayı mı olduğunun ayrımını yapmalı. Almazsa birkaç gün sonra varlığını bile unutacağı bir telefon, giysi ya da ayakkabı için kendini kaybedip onca parayı saçmamalı diye düşünüyorum. Yazımı bu konu ile alakalı bir söz ile bitirmek istiyorum. Mütevazı yaşamıyla dünyaca tanınan Uruguay eski devlet başkanı Jose Mujica der ki: "Gereksiz ihtiyaçlardan oluşan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıyoruz, sonra çöpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey, hayatlarımız. Bir şey satın aldığımda veya siz aldığınızda ödemeyi parayla yapmıyoruz. Ödemeyi yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. Aradaki fark ise şu: hayatı satın alamazsınız. Hayat geçip gider... ve hayatınızı boşa harcayıp özgürlüğünüzü kaybetmek korkunç bir şeydir."
OKUMALI/ DENİZ KÜSTÜ
Romanlarında, Karadeniz'den Toroslar'a, Ağrı Dağı'ndan Ege'ye uzanan çok geniş bir Anadolu coğrafyasını anlatan Yaşar Kemal, Deniz Küstü'de, ana tema olarak İstanbul'un çürüyen doğasını seçer. Bir kentin tüm coğrafyasıyla her anlamda yozlaşmasının ve çürümesinin anlatıldığı romanda, tüm karakterler İstanbul'a göç yoluyla gelmişler ve beraberlerinde hayallerini de sürüklemişlerdir. Yaşar Kemal kitapta, İstanbul’un farklı semtleri, tekneler, çamurlu sokaklar, gecekondular, balıkçılar, kahveler, İstanbul’a dair her şeyi kusursuzca gözlemlemiş.
İZLEMELİ/ OTOBAN
Kötü giden bir soygunun ardından acımasız bir çetenin lideri olan Hagen'dan kaçmaya başlayan Casey Stein'ın, eski patronu uyuşturucu satıcısı Geran'ı aramak dışında bir çaresi kalmamıştır. Ancak Geran'ın başı daha da büyük bir belaya girer. Hayatının aşkı Juliette'i Hagen tehdidinden korumaya ve en kısa sürede hayatını kurtarmaya çalışırken esaslı bir kovalamacanın içerisinde bulur.
DİNLEMELİ/ AŞK HİKAYESİ
Şarkıcı Funda Arar, kariyerinin 10'uncu solo albümü ile müzikseverlerle buluştu. Aşk Hikayesi’ adlı albümde Soner Sarıkabadayı, Gülşen, Febyo Taşel, Gökhan Tepe, Şebnem Sungur, Süleyman Billor, Günay Çoban, Tuğçe Ören, MC Murad, Namık Naghdaliyev, Onur Baştürk, Gözde Ançel, Buray Hoşsöz, Ferdi Quliyev, Terlan Memmedhüseynov, Serdar Aslan gibi önemli isimlerin eserleri bulunuyor. Projenin ilk klibi, sözü Günay Çoban müziği Febyo Taşel’e ait olan ‘Düşman Gibi’ye, Nihat Odabaşı yönetmenliğinde çekildi.