KUŞLAR UÇAR, SEN SAMİMİYETİ HATIRLA
13 Haziran 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
‘Samimi olmak en güzel keramettir. Bırakın uçmak kuşlara münhasır olsun’ demiş şair ve senarist Onur Ünlü. Samimi olmak... Samimiyet… Gerçekliğinden en kolay şüphe edilebilecek, aslı zor bulunur bir his. Her iş için, her konuda aranan, az rastlanılan yegane değer. Fakat insan hep karşısındakinden bekler bunu. Kendisinin aklına asla baştan samimi olmak gelmez. Yani herkesin beklediği, çoğunun karşıdakine veremediğidir.
Evvela samimiyet tanımlamalarımız çok samimiyetsiz. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin klişesiyle büyütülmüş bir nesil olarak ciddi anlamda çoğumuzda eksiktir. Onun için kimseyi samimiyetsizlik ile suçlamayalım. Samimiyetten ne anladığımızı şu şekilde tarif etmek mümkün; karşımızdakinin ifade ettikleri bizim isteklerimizle örtüşüyor ise, o insan samimidir. Örtüşmediği sürece o insan kendini, hayatı, sevgiyi ne bileyim bir şeyleri yanlış anlamış demektir. Senli benli olmak anlamı bir yana bırakılırsa, samimiyet, bazen kişiliğinizin gizli saklı yanlarını karşınızdakine söylemenizdir. Halbuki gizemli olmak başkaları tarafından hayal gücü ile doldurabilecek boşluklar bırakmak daha kolaydır. Samimiyet, bazen bir türlü birlikte olmaktan hoşlanamadığınız kişiye bunun nedenlerini dürüstçe sıralayabilmektir. Ya da birisine olan beğeninizi çekinmeden söyleyebilmektir. İçinde bulunduğunuz ortamda hissettiğiniz ikiyüzlülüğü bu işten zarar görenlere açıklayabilmektir samimiyet. Oysa ‘Bana ne kardeşim? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyerek mesut yaşamak daha kolaydır.
Herkes hayatı, aşkı, insanları, bu bütün döngüyü adam akıllı anlamak zorunda değil. Anlıyor olsa dünya böyle bir yer olmazdı zaten. Her şeyin fazlası zarar. Ölçülü olabilmek çok önemli. Yalansız olmak, olumsuzlukları da dürüstçe anlatabilmek, duygular saklansa bile bunu söyleyebilmek samimiyettir evet. Ama içinde saygı olmadan bunları söylemek ise hem kırıcılığa hem de samimiyetsizliğe sürükler insanı. Samimiyet ile saygı çok ince bir çizgiyle ayrılır. Bu sınırları koruyan kişi sonunda da üzülmez. Bilinmelidir ki, gerçek bir samimiyet her zaman kazanır.
OKUMALI/ YOL ARKADAŞIM
Gündüz Vassaf, bize gitmediğimiz diyarları, duymadığımız masalları anlatıyor; heyecan verici yol öyküleriyle sarıp sarmalıyor, yoldaşımız oluyor. Kurguyla gerçeğin iç içe geçtiği yazılarında bizleri de peşinden sürüklüyor. Onunla birlikte aynı gün içerisinde farklı ülkelerin farklı havaalanlarında buluyoruz kendimizi. Dünyanın yirmi farklı ülkesine uğurluyoruz bazen sevdiklerimizi, bazen de uğurlayanın yokluğu kıvrandırıyor bizi. Altmış dört yazıda, yazarla birlikte açtığımız kırk havaalanı kapısında kah mekanların mimarisini sorgularken buluyoruz kendimizi, kah hayaller kurarken... Kitaptaki yazılarla bir zamanların hanları, bugünün havaalanlarına bambaşka bir gözle bakacaksınız. Belki de anısız olduğunu düşündüğünüz bu mekanların nice an ve anıyı sadakatle sakladığını göreceksiniz.
İZLEMELİ/MUMYA
İlki 1932 yılında çekildikten sonra beyazperdede kendine hatırı sayılır bir yer edinmeye başlayan Mumya hikayeleri, uzun bir aradan sonra, 1999 yılında bu kez Stephen Sommers'ın kamerasıyla yeniden izleyiciyle buluşmuştu. Universal Stüdyoları orijinal 'The Mummy'i bir yeniden çevrimle tekrar canlandırma yoluna gitti ve yönetmen olarak Mama (2013) filminin genç yönetmeni Andrés Muschietti'yi seçti. Senaryo koltuğundaki isimler ise Billy Ray (The Hunger Games) ve Jon Spaiths (Prometheus).
Sıkıca mühürlenmiş olan antik bir mezar yüzyıllardır unutulmuş bir çölde yatmaktadır. Ancak askeri bir operasyon sonucu keşfedilir ve açılır. Zamansız bir şekilde hayatı elinden alınan antik kraliçenin ruhu da uyanmış olur.
DİNLEMELİ/ZAMBONİ SOKAĞI
Ressam, yazar, yayıncı, besteci, şarkıcı, gitarist, gazeteci, film yönetmeni, kitapçı, karikatürcü Mehmet Güreli'nin 6. albümü Zamboni Sokağı Ada Müzik etiketiyle yayımlandı. Albümde 1998 yılından buyana dillerden düşmeyen bir Mehmet Güreli klasiği olan “Kimse Bilmez” parçası da orijinal kaydı ile yer alıyor. Albüm adını İtalya – Bolonya’daki bir sokaktan alıyor. Bu sokak Görkem Yeltan’ın sözlerini yazdığı Mehmet Gürelinin bestelediği “Mary” şarkısında da geçiyor..