GEÇ BUNLARI
19 Eylül 2017, SalıTweet |
Serkan SELİNGİL
Kim söylemiş beni Süheyla'ya vurulmuşum diye? Kim görmüş, ama kim, Eleni'yi öptüğümü, yüksek kaldırımda, güpegündüz? Melahat'ı almışım da sonra Alemdar'a gitmişim, öyle mi? Onu sonra anlatırım, fakat…” dizeleriyle anlatır Orhan Veli şiirinde dedikoduyu. Dedikodu… Pek çok kimsenin; yapmıyorum, ölsem yapmam, hoşlanmam yapanı da sevmem vb. gibi çıkışlarla karaladığı ve fakat pek çok insanın da yaptığı davranış. İş ortamı, okul ortamı, akraba ilişkileri, apartman hayatı, mahalle hayatı, hatta aile hayatında bile dedikoduya rastlamak mümkün. Kaçış yok bundan. Her ne kadar kadınların daha çok dedikodu yaptığı söylense de erkeklerin de bu alandaki başarısını göz ardı etmemek lazım.
Ne çok seviyoruz başkaları hakkında konuşmayı, ne çabuk dedikodu paydası altında toplanabiliyoruz hayret! Birinin arkasından konuşmak, canına okurcasına eleştirmek, hakkında konuşulan kişinin o ortamda bulunmamasından ve kendini savunamayacak olmasından faydalanmak, ne kadar kolay değil mi? Birinin dedikodusunu yaparken kendinizin de dedikodusunun yapılacağını unutmayın. Kendinize sorun; dedikodunuzun yapılması hoşunuza gider mi? Giderse devam edin ama gitmiyorsa kimsenin arkasından da atıp tutmayın. Sizi önemseyen insanlara nankörlük etmeyin. Üstelik konusu ne olursa olsun zayıf karakterli insanların yapacağı iştir dedikodu. Fikir tartışamayacak ya da fikir tartışmalarına, düşünmeye üşendiği için girmekten kaçınan insanların boş muhabbetidir. İnsan ilişkilerine zarar verir. İnsanları zor durumlara düşürür.
Dedikodu arkasından konuşulan kişinin sadece olumsuz yönlerinin anlatılmasından ibaret değildir. Hayal gücünün kullanıldığı bir senaryo yönü de vardır ve içinde yalan da barındırır. Eğer bir insandan rahatsızlık duyuyorsanız dedikodusunu yapmak yerine hayatınızdan çıkartın. Mesele bu kadar basit. Yapılan sizin dedikodunuz mu? Varsın yapılsın, umursamayın. Söyleyecek sözünüz Orhan Veli’nin şu dizeleri olsun: ‘Geç bunları, anam babam geç bunları, bir kalemde, bilirim ben yaptığımı.’
OKUMALI/ BİN HÜZÜNLÜ HAZ
“Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor,” giriş cümlesi hafızalara kazınan Bin Hüzünlü Haz, Hasan Ali Toptaş’ın çağdaş dünya edebiyatının en çetin kalemlerinden biri olduğunu gösteriyor. Çetin ve lezzetli kalemiyle, hikâye sanatının dünya tarihini yazıyor adeta. Şehrazat’tan Don Kişot’a, bir garip Alaaddin’in peşine düşülen bu yolculukta, duyulmayan, kaybolan kelimeler de bitmeyen zamanların sesi gibi metne dâhil oluyor. “. . . henüz Alaaddin’in yokluğunu kaybetmeyi göze alamıyorum. Elimde, o yokluktan başka hiçbir şey yok çünkü...” Bin Hüzünlü Haz; Toptaş’ın hikâye sanatıyla, Alaaddin’le yüzleşmesinin romanı...
İZLEMELİ/ "O"
Stephen King'in aynı isimli popüler romanından sinemaya uyarlanan O (It), küçük bir kasabada çocukların kaybolmasıyla gün yüzüne çıkmaya başlayan bir gizemin peşinden giden bir grup çocuğun hikâyesini anlatıyor.Derry'nin kasabası Maine'de çocuklar kaybolmaya başladığında, bir grup çocuk en büyük korkularıyla, yüzyıllardır katil ve vahşet hikayeleriyle bilinen Pennywise adında şeytan palyaço ile yüzleşmek durumunda kalırlar.
DİNLEMELİ/ EV KAYITLARI
Müzik severlerin Kardeş Türküler ve Bajar'dan tanıdığı iki müzisyen, Vedat Yıldırım ve Cansun Küçüktürk sıradan ev sohbetlerinde doğan "Ev Kayıtları" isimli çalışmalarıyla şehir yaşamına, ezberlerine ve dayatmalara başkaldırıyor. Stüdyoda değil de evde kaydedilen albümde Yol Şahit, Zorba, Buymuş, Biliyorum, Söğütlüçeşme gibi parçalar dikkat çekiyor.