KENTLER HUZUR VEREN OTURMA YERLERİ OLMALI
1 Şubat 2019, CumaTweet |
Cevat YILDIRIM
Şemsiyemi açıp, adımlarımı dikkatle atarak kasabanın merkezine doğru yürüdüm. Tarihi taş evler susmuş, benim suların göbeğine basmadan yürüyüşüme hayretle bakıyorlardı. Bir miktar yağmur indirse yollarda bir sürü gölcükler oluşuyor. Saygısız taksi şoförleri su birikintisine hızla daldığında yana sıçrayamazsan başına ördek olmak gelir. Bizim gibi yetmişini aşanlar ıslak elbiseyle hasta olması kesinlik kazanır.
Neyse belediye dairesine yakın bir kahvehaneye girdim. Gazetemi önüme serip bazı bölümleri okumaya gayret ettim. Yarım saate yakın etüt ettikten sonra dışarıyı gözlemeye başladım. Önce belediye binasındaki ay yıldızlı al Türk bayrağı dikkatimi çekti. Binada birçok pencere vardı. Bu pencerelerden birisinin arkasında halkın seçtiği “Belediye Başkanı” olmalı. Belediyeye bir zamanlar “uray” deniyordu. Fakat bu kelime tutmadı. Yıllar önce okumuştum başkent İstanbul’da ve İzmir’de 1868 yılında belediye teşkilatı oluşturulmuş. Osmanlı Devletinde Tanzimat Dönemine kadar idari ve beledi hizmetler görevi şehrin kadısına aitti. Belediye örgütünden önce 1855 yılında İstanbul’da “Şehremaneti” kuruldu. Şehrin emanet edilmesi önemli bir görevdir. Şehir herkese emanet edilemez. Yıllar önce büyük şehre göç eden bir şahsa niçin göç ettiğini sorduğumda huzur bulmaya gidiyorum dedi. Öyleyse halkın seçtiği belediye başkanı o kasaba ve kentin ahalisine huzur vermeli. Tabii ilk görevlerden başta geleni temizlik, ancak bu yeter mi?
Çok gezen emekli bir arkadaşa yeni bir kente gittiğinde en dikkatini çeken nelerdir diye sorduğumda şöyle cevap verdi. “Şehrin meydanına bakarım önce. Sonra parkı var mı diye dikkat ederim. Hemen arkeoloji müzesi, kütüphane, kent müzesi, tarihi yerleri ve şehrin trafiği nasıldır diye gözlerim. Daha sonra restoranları incelerim ve hediyelik eşya satan dükkân olup olmadığını sorarım. Eğer bir kentin halkı huzurluysa yürüyüşlerinden belli olur” demişti. “Tabii eğer orada oturacaksam iş yerlerine, eğlence mekânlarına, öğrencilerin okul yerlerine, pazar yerlerine, satılan işlenmiş malların kalite ve fiyatlarına bakmam gerekir” Onun anlattıkları aklımdan bir film şeridi gibi geçti. Acaba kaç kişi bu şekilde ayrıntıya önem vererek bakabilir diyerek düşüncelere daldım gitti.
İki yıl önce İtalya’nın bazı kentlerini gezmiştim. Kentlerin meydanları, müze ve tarihi yerleri anlatılmayacak kadar güzel. Acaba o kentleri yönetenlerin elinde sihirli değnekler mi var? Sorumluluk bilinçleri mi yüksek, şaşmamak elde değil.
Yaklaşık iki ay sonra belediye başkanlarını, belediye meclisi üyelerini ve mahalle muhtarlarını seçeceğiz. Acaba hangi adaya oy vereceğim. Gözüne, kaşına mı, partisine mi, çevresine mi bakmalıyım? Seçime giren her aday hem 1580 sayılı kanunu, hem de 5393 sayılı belediyeler kanununu okumuşsa bir daha okumalı. Yapacağı işleri maddeler halinde anlatmalı, yasada yazan temizlik onun gerçek görevi, gençleri spora yönlendirmek, bütçeyi uygulamak gibi asıl görevlerini bize anlatmamalı. Yeni projesi var mı? Vatandaşın evine yağmur suyu dolmaması için nasıl bir alt yapı getireceğini takvime bağlayıp vatandaşlara anlatmalı. Her attığı adımda şeffaf olmalı. Mimari, çevrecilik, ziraat, iş yerlerine rahatlıkla ulaşmak ve kültür alanında kente getireceği hizmetler, seçmene anlatılmalı ve inandırmalı. Böylece vatandaş nereye niçin oy vereceğini bilinçli olarak anlamalıdır.
Kasabayı kente çevirecek yürekli başkan adaylarına Allahtan kolaylıklar dilerim. Hemşerilerim de oylarının kıymetini bilmeli. Mührü ayırım yapmadan hizmet yapacağına inandığı başkan adayının birleşik oy pusulasındaki adının altına basmalı. Seçme görevine katılıp oy verecek halkımıza da sağlıklı sabırlı ve huzurlu günler dilerim.