GÜZELHİSAR’DA HAMAMLAR
22 Ocak 2022, CumartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
“Dünya ve evren su ile yaratılmıştır. Yok, oluş da su ile gerçekleşir.”
Güzelhisar’da çocukluğumda su; köyün her tarafında yaygın değildi. Sular köyün alt tarafındaydı. Eğer testi ile su getirmek gerekse yokuş tırmanılırdı. Sutaşıma işi çoğunlukla eşeklerle yapılırdı. Atı olanlar suyu kendi hayvanı ile getirirdi. Köyün kahvehane gibi genel yerlerine çamlıkta olan kuyulardan yine merkepkle ve atla su getirilir, küpe doldulur, garson isteyenlere bardakla su dağıtırdı. Su kıtlığına rağmen köyün çukurda bulunan çeşmelerinden kadınlar terlik ve takunyalarını giyer evine su taşır, çiçek yetiştirirdi. Çıtak köyü gibi çok suyu olmamasına rağmen evlerde karanfil, fesleğen, hatta toprak alanda gül yetiştirirdi. Güzelhisar’ın çiçek sevgisi olan kadınlarını kutluyorum. Mezarlıklardaki mezar taşlarının erkek kavuklarında, kadın mezar taşlarının şahidesinde gül motifi çok işlenmiştir. Çiçek sevgisi bir kültürdür. Bu konuyu başka bir yazımda anlatacağım.
Evliya Çelebi eserinde Güzelhisar’ı anlatırken hamam konusu da geçer. Sekiz mahalle on üç mihraptır dedikten sonra “Cami, han, hamam ve mektepleri vardır” diye yazar. Güzelhisar bir Osmanlı kazası olduğuna göre, Osmanlılarda hamam deyince akla ne gelir? Arapça’da hamamın karşılığı “ısıtmak” İbranice’de “sıcak olmak” manasındadır. Günümüzde hamam yıkanılan yer demektir.
Güzelhisar’da hamamlar neredeydi? Bir tanesi Hamamalanı mevkisi Bölcek mahalesindeydi. Tarihi bilmeyenler oraya tabane demişler. Yanlıştır. Tabakhaneler Kavaklık adı verilen mevkideydi. Ben altı yaşlarındayken bu hamamda yıkanma olmasa da halvet üzerinde kubbesi görünüyordu. Hamam zamanın ve eskieserlerin kıymetini bilmeyen insafsızların tahribatı ile yok oldu. Hamamda arkeolojik kazı yapılmasa da yirmi beş yıl önce şerit metre ile ölçüp, “Aliağa Çevresiyle Birlikte Güzelhisar” kitabımda yazdım. Meraklı olanlar kitabın üçüncü baskısında sayfa 373’e bakabilir. Yine aynı eserin 200’üncü sayfasında bir Osmanlı belgesine dayanarak hamamcıların borcunu ödemediklerini açıklayan bir konu anlatıldı. (Yıl 1814 ) Kitapta anlatılmasa da Bakkal Ali Öztürk’ün büyük annesi Fadime Hanım’ın gençliğinde hamamda yıkandığı dile getirilir. Hatta “Üç yılda üç çift takunya eskittiğini” söylediği rivayet edilir. Güzelhisarlı Fadime Hanımın hamama banyo için gittiği tarih; 1850- 1860 olabileceğini tahmin ediyorum. Hamam on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında hala kullanılmaktaydı. Güzelhisar hamamının bazı günlerde kadınlara açık olduğu söylenir. Fakat burada gelin hamamı, damat hamamı, sünnet hamamı yapıldığını anlatan bilgi yoktur. Diğer bir hamam da Balaban Derede Semercilerin bahçesinin üst kısmındydı. O, Gayrı Müslimlere aitti.
Vakıflara ait kayıtlarda hamamın yapısına ait bilgi olup olmadığını araştırmadım. Ancak burada ya yıkanılan ya da müze şekline dönüştürülen bir çalışma yapılması uygun olur kanısındayım. Kaygusuz Abdal bir şiirinde “Devenin nesine hamam gerek” diye yazmış. Fakat insana tarih de gerek. Yunus da şiirinde “Benim adım dertli dolap, Suyum akar yalap yalap, Böyle emreylemiş Çalap, Derdim vardır inilerim” diye söylemiş. Derviş Yunus elbet şiirini gerçek anlamda yazmamış. Zira tasavvuf ehli olduğu için ozanlığını böyle bir benzetmeyle açıklamış. Buradan hareketle Bölcek mahallesinde şimdi Aliağa Belediyesinin yaptığı bir durak var. Burada tulumba vardı. Osmanlı dööneminde durak altında geniş ağızlı br kuyu ve dikey olarak çalışan bir dolap olmalıydı. Kuyudan bu şekilde su elde edilir, hamama gönderilirdi.
Gençlik yıllarımda köyün yaşlılarından dinlediğim bir hikâyecik ile konuyu sürdürelim. Kambur yaşlı bir adam bir gece hamama gitti. Yalnızdı. Banyosu bitmek üzereyken çevresinde nereden geldiği belli olmayan bir grup kişi gelir. Dansederler. O gün Perşembe olduğu halde hepsi “çarşambadır çarşamba” diye şarkı okur. Bizim yaşlı kişi de onlara katılıp aynı şarkıyı söyler. Reisleri der ki “bu adam uysal. Bunun kamburunu alın” Adam otuz yaş gençleşir, kambur da yok olur. Ertesi günü kambur olan diğer bir kişi arkadaşına bunu nasıl başardığını sorar. O, olduğu gibi başından geçeni anlatır. Sonraki haftada diğer kambur Güzelhisarlı hamama gider. Benzer kişiler yine meydana çıkar. Yeni gelen kişinin etrafında dans edip çarşamba türküsü söyler. . Hamama yıkanmaya gelen adam ise “Perşembedir perşembe” diyerek dans eder. Reisleri getirin öbürünün kamburunu buna yükleyin deyince dans edenler önceki haftanın kamburunu getirip perşembeciye yükler. “Kambur kambur üstüne” olur. Bu öykü Diyarbakır’da ve Edirne’de anlatılır.
Yüce Rabbim, Aliağalı hemşerilerimi hayat mücadelesinde her türlü kamburdan uzak tutsun. Sevgiyle kalın.