BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN YAPILDIĞI TOPRAKLARDAN SİZLERE SELAM GETİRDİM
12 Eylül 2019, PerşembeTweet |
Cevat YILDIRIM
Siz bağımsızlık savaşımızın yapıldığı toprakları yakından gördünüz mü? Eğer oralardaki şehitlikleri görmediyseniz bu vatanın nasıl kurtulduğunu tam olarak anlayamazsınız.
Afyon, Kütahya ve Uşak vilayeti topraklarında birçok yerde şehitlikler vardır. Asıl şehit kemiklerinin bulunduğu ve sembolik şehit anıtlarının yoğun olarak bulunduğu topraklar Afyonkarahisar Kocatepe’den başlayan ve Dumlupınar civarında bulunan abidelerdir. Askerliğimin yirmi ayında Sandıklı ilçesi Arızlar köyünde öğretmen olarak bulundum. Köylüler Çepni köyünden öteye Çalköy tarafına vardığımızda mermi ve top artıklarını görüyoruz diye anlattıklarında şaşırmıştım. O yıllarda eksik bıraktığım bölgeyi yakından tanımaya ancak dört yıl önce başladım. Arkadaşlarla ve grup olarak Afyon civarına birkaç kere seyahat yaptım. Tamamını olmasa da önemli olan birçok şehitliği gördüm.
Bazı şehitliklerde yalnız veya grupça saygı duruşunda bulundum. İsteyen bir Fatiha da okuyup gönderdi. Dumlupınar şehitliği içinde çok sayıda dikdörtgen mermer mezar taşı ve anıt var. Orada arkadaşlarla ve bireysel olarak şehitlerin huzurunda sessice saygıyla durdum. Aklıma “Dumlupınar suyun Kevser // Armağanın büyük zafer” şiirinin ilk mısraları düşmez mi? Nedenini bilmiyorum. Bu şiirin köy enstitülerinde marş olarak okunduğuna ait bilgiye bir yazında rastlamıştım. Benim üzerimde oldukça etki yapan şehitlikler gördüm. Fakat çok daha önceki yıllara giderek bizim bağımsızlık savaşı yapmamıza neden olan durumlara kısaca değinelim. İngiltere, Fransa ve Rusya 1915 yılında Osmanlı Devletini ve Türk Milletini ortadan kaldırmak için aralarında anlaşmışlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk boğazları Rusya’ya adanmıştı. Anadolu toprakları İngiltere ve Fransa arasında paylaşılacaktı. Emperyalistler Çanakkale’de Mustafa Kemal’in önderliğimde yapılan savunma savaşı sebebiyle boğazları aşamadılar. Rusya’da devrim oldu. O paylaşıma katılamadı. Kanımızla canımızla savunduğumuz ülkemiz Mondros silah bırakılma antlaşmasının dördüncü maddesine dayanılarak işgale başlandı. Yanlarına İtalya’yı da aldılar. Venizelos’un Yunanistan’ını İzmir’e çıkardılar. Araç-gereç, silah ve türlü malzeme ile donatılan Yunan ordusu İzmir’den sonra Anadolu’nun batısını çizmeleriyle kirletip Ankara yolarına çıktı. Amaçları İngilizlerin isteğine uyarak Ankara’da yeni kurulan TBMM. Hükümetini ve yurtseveri yok etmekti. Yunan ordusu, Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılan ve 22 gün süren Sakarya savaşı ile geldiği yerde durduruldu. Geriye çekilmeye zorlandı, kanatlarındaki tüyler yolundu. Yunan ordusunun ülkeden tamamen çıkarılmasına sıra gelmişti.
Bir yıla yakın hazırlık yapıldı. Kolay değildi. Yıllar süren savaşlarda Anadolu halkından 13 ve 60 yaş arasındaki erkeklerimizin kemikleri uzak memleketler topraklarında anavatana hasret kaldı. Silah ve cephane, yiyecek bulmak için uğraş verildi. Rusya’dan, sonradan Fransa ve İtalya’dan silah satın alındı. Ülke içindeki ustaların yaptığı kılıçlar ve İstanbul’daki depolardan kaçırılan silahlar fedakâr insanların çalışmasıyla İnebolu yoluyla Ankara’ya getirildi.
Bağımsızlık savaşı öncesi Türk Ordusu ile Yunan Ordusunun insan sayısı az çok birbirine yakındı. Bizim silah, malzeme ve araç gerecimiz çok daha azdı. Örneğin bizim asker sayımız 189.480, Yunanlıların 189.900 idi. Savaş cephesinde bulunan Yunan Ordusu 120.000, Türk ordusu 90.000 kişiydi. Malzemeye gelince bizden 1060 adet fazla hafif makineli tüfekleri, 150 fazla ağır makineli tüfekleri, kırktan fazla sayıda topları olduğu belgelerde yazılıdır. Yine onların 50 uçağına karşılık bizim yalnız 10 uçağımız vardı.
Türk ordusunun morali yüksekti. Savaşı kazanma azim ve iradesi yerindeydi. Savaş alanı ülkemiz topaklarıydı. Her türlü yokluğa rağmen başımızda dünya lideri başkomutan Mustafa Kemal Paşa bulunuyordu. 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.00’te Afyon Kocatepe’den taarruz emri verildi. Savaş başladı. Tepenin güney yönünde Şuhut ilçesi tarafında Kocatepe’nin hemen altında Kalecik köyü Kurtkaya mevkiinde Yüzbaşı Agâh Efendi ve arkadaşı Sinoplu Üsteğmenin komutasında 150 kişilik bir Türk birliği vardı. Karşıdaki Yunan birliği 2500 kişiydi. Agâh Efendinin kumandasındaki Türk askeri birliği Yunanlıların batıya gitmemeleri emrini almıştı. Saldırı başlar başlamaz sayıya aldırmadan Türk askeri Yunanlıların ileri gitmesine izin vermedi. İki günlük şiddetli çarpışmada subaylar ve 101 Türk askeri al kanları ile vatan toprağını ıslattılar. Arkadan gelen Türk alayı Yunan ordusunu dereye gömdü. Bu mevkide yapılan şehitliği üç yıl önce ziyaret etmiştik. Şehitlik Selçuklu usulü inşa edilmişti. Levhaları okuduk. Saygı duruşunda bulunduk. Fatiha da gönderdik. Bu yıl otobüsle yanlarından geçtik. Sanki şehitlerin ruhları İzmir ve daha kuzeye giden Türk asker kardeşlerimize bizden “selam söyleyin” der gibi kulağıma oldukça hafif sesler geldi. Bunu buradan sizlere duyuruyorum.
Ya, Albay Reşat Bey’i size nasıl anlatayım. Sinanpaşa ilçesinde Çiğiltepe isimli bir mevkii vardır. Bu tepede kanlı çarpışmalar oldu. Tepenin stratejik durumu sebebiyle mutlaka alınması gerekirdi. Boğuşmalar sürer, tepe Türk ve Yunan birlikleri arasında birkaç kez el değiştirir. Başkomutan tepenin alınıp alınmadığını sorar. Reşat Bey –“yarım saat içinde alınacağını bildirir” Fakat tepe bir türlü düşmez. Reşat Bey bunun üzerine kendi tabancasıyla intihar eder. Fakat on beş dakika sonra tepe alınır. Mustafa Kemal’e alaydaki teğmen hem tepenin alındığını hem albayın şehitliğini telefonla bildirir. İşte bu kahraman ve gururlu subayın kendini vurduğu yere 1968 yılında Çiğiltepe Şehitliği yapılır. Şu anda albayın kemikleri Ankara’da devlet mezarlığındadır. Şehitlik burada şehit olan Mehmetçikler ve komutanları için yapılmıştır.
Zafertepeçalköy Başkomutanlık anıtı: Atatürk 30 Ağustos 1922 günü saat 14.00 de Çalköy’e gelerek Meydan Muharebesini idare ettiği yerde üçgen bloklardan bir anıt yapıldı. Anıt 1964- 1968 yılları arasında inşa edilmiş ve ziyarete açılmıştı. 30 Ağustos Başkomutanlık Savaşını anma törenleri her yıl burada yapılır. Anıt Kurtuluş savaşının bütün safhalarını temsil eder. Anıt Kütahya Altıntaş yakınlarındadır. Bu topraklarda bir de Şehit Sancaktar Anıtı vardır ki, buradaki anıt 30 Ağustos 1924 tarihinde Atatürk’ün tanımına göre yapılmıştır. Savaşın ertesi günü 31 Ağustosta Mustafa Kemal Paşa yanına Fevzi ve İsmet Paşaları alarak savaş meydanını gezer. Yunan top mermisinin açtığı çukurda topraktan çıkan ve dimdik duran, bir Türk sancaktarın yalnız kolu ve sancak görülür. Atatürk’ün tarifine göre önce Çalköy’de yapılan bu anıt, daha sonra olayın asıl geçtiği Berber-çam mevkiine taşınır. Savaş ve şehitlik öyküleri asla bitmez. Her birinin ayrı bir hikâyesi vardır. Bunları yerinde görmek gerekir.
Atatürk Ekim 1919’da henüz Sivas’tadır. Parasızlık nedeniyle Sivas Kongresinden sonra “Temsil Heyeti” ile birlikte Ankara’ya hareketi gecikir. Sivas’ta veya yollarda şöyle der.
“Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla muhabbet fayda etmez.
Atatürk; savaştan iki yıl sonra Dumlupınar’da zaferin en önemli etkisinin Türk Milletinin “kayıtsız şartsız egemenliğini eline almış olmasını” gösterir. Sözlerini şöyle tamamlar
“Yeni Türk Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir.