TÜRK DİLİ MİLLETİN KALBİDİR, ZİHNİDİR
27 Eylül 2021, PazartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Bergama Ortaokulu’nda öğrenciyken, tarihi kasabayı görmeye turistler gelirdi. Tatil günleri akropolü gezerken onlara topladığımız kır çiçekleri verirdik. Kimisi; mersi, kimisi de tenkû derdi. Bunlardan başka diğer sözcükleri anlamazdık. Okula başlayalı henüz iki ay olmuştu. Demek ki, her milletin ayrı bir anlaşma aracı vardı. Ninem konuşurken onu, ben konuşurken o beni anlıyordu. Her milletin anlaşma şekli farklıydı. Biz buna “dil” deriz. Türkçe, Almanca, İngizce, Japonca gibi.
Bergama’nın uzak dağ köylerinden gelen sınıf arkadaşlarım vardı. Dershanede pek belli etmezlerdi. Fakat dinlenme zamanı ve tatillerde kendi yörelerindeki insanlar gibi konuşurlardı. Örneğin badem yerine “Payam, makas yerine sındı, elim kaşınıyor demezler, gidişiyor” diye söylerlerdi. Anlaşsak da yöresel sözcükleri değişik şekilde söylemeleri bir farklılık yaratıyordu. İşte dildeki yöresel farklılıklara “ağız” dendiğini Türkçe öğretmenimiz bildirdi. Yine bir arkadaşımız bir dergide bulduğu bir şiiri okurken şöyle seslendirdi. “Bayrağım gırmızı gan verib, senin üçün uğrunda can verib, adını mene hemişe şan verib” Sözcükleri anlaşılsa da konuştuğumuz dilden farklıydı. Bu dilin İzlenebilen tarihi dönemlerde Türkçe’den ayrılmış bir kol olduğunu gördük. Buna dilde “şive” denir. Günümüzde belgesellerde izlediğimiz Sibirya’da konuşulan “Yakutça” var. Çok dikkat edilirse dilimize benzerlik hissetsek de sözcükleri anlamamız zordur. İşte bir dilin tarihsel, bölgesel sebepler nedeniyle ses, yapı ve söz dizimi yönüyle ayrılan koluna, konuşma ve yazma biçimine “lehçe” adı verildiğini o dönemde kavramıştık.
Kişinin annesinden ve diğer aile bireylerinden, yakın çevresinden öğrendiği dil “ana dildir” İlkokul çağlarımda kırlarda yalnız gezdiğimde acaba bu dilleri ilk kez insanlar nasıl öğrendi diye merak ederdim. Sanırım konuyu zihnimde tam canladırmasam da taklit olmalıydı. Ağ çeken balıkçılar ortak bir ses çıkarır. “-Haydi, hoppp” gibi. Belki kişiler, doğadaki sesleri duyunca onlara anlam vermeye çalıştılar. İlk seslendirmeyi ortaya koyan atalar, gelecek kuşaklara bunu aktararak ortak bir anlaşma şekli buldular. Konuşulan ortak dil milleti meydana getirdi. Topluluğun millet olabilmesi için; dilde, tarihte, duygularda, ülküde, gelenek ve görenek birliği olması gerekir. İşte tasada, kıvançta ortak hareket edeblen topluluklar ulus (milleti) olurdu. Atatürk “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyerek konunun özüne parmak bastı. Yeryüzünde konuşulan kaç dil olduğuna kesin bir cevap vermek olası değildir. Türk dilinin ilk verileri Hunlardan kalan birkaç kelimedir. Türklere ait ilk edebi yazılar Moğalistan’da bulunan Göktürk lere ait Kültigin, kardeşi Bilge Kağan vezirleri Tonyukuk’a aittir. Tarih olarak 719 ile 732 arasında değişik kitabeler adı geçen ülkededir.
Türk geleneğine göre ortaya konmuş en eski yazılı kaynaklar “Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügat-ı Türk’tür. On iki, on üç yaşlarımda okuduğum, Ziya Gökalp’in “Güzel dil Türkçe bize/ Başka dil gece bize/İstanbul konuşması/ En saf en ince bize” o günlerden unutamadığım şiirlerden biridir. “Dilini kaybeden milliyetini de kaybeder” diyen Kırım atasözünün ne kadar önemli olduğunu düşünen alayabilir. Bunun gerçek manasını vatansızlara sormak gerekir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük hedeflerinden biri Cumhuriyeti kurduktan sonra Türk milletini, çağdaş uluslar seviyesine ulaştırmaktı. Bunun için milletimize dayanarak eğitim ve öğretimde, kılık kıyafette, hukukta, ölçülerde, yazıda uygar milletlerde olduğu gibi bir takım girişim ve değişimlerde bulundu. Bunlardan biri de Türk dili konusunda dernek kurup Türk dilinin eskiliğini, güzelliğini, bilim dili olduğunu meydana çıkarmaktı. Bunun için 26 Eylül- 5 Ekim 1932 tarihlerinde İstanbul Dolmabahçe sarayında Birinci Türk Dil Kurultayını topladı. Dilciler, bilim insanları bu toplantıya katıldı. Kurultayda Türk dili üzerine araştırma yapacak bir komisyon oluşturuldu. İkinci komisyon Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenip, çözüm yolları bulacaktı. Karakeçili Yörüklerinden bazı kişiler davet edilerek onların kullandığı Türkçe sözcükler tespit edildi. Atatürk’ün dilimize kazandırdığı öztürkçe kelimelerin varlığını bilmek gerekir.
Türk Dil Kurumu, Atamızın ölümünden sonra da çalışmalarını sürdürdü. Türkçe sözlük yayınladı. Dilimizi öğrenmekte en önemli yardımcı kaynaklardan biri de Türkçe sözlüktür. Aydınlarımıza, biz Atatürk’ü seviyoruz diyen kurumlara bir görev düşmektedir. Her okula en az bir adet Büyük Türkçe sözlük, ilköğretimdeki yavrulara da birer adet sözlük hediye etmeliyiz. Bizler bunu başarırsak Atatürk’ün ruhu şad olacaktır.