YAREN DAĞI’NIN TEPESİNE ÇIKIP BAĞIRSAM MI?
13 Aralık 2018, PerşembeTweet |
Cevat YILDIRIM
On gün kadar önceydi. Güzelhisar mahallesinde, Yaren dağı dediğimiz tepenin aşağı kısmındaki ormanlar içinde yürüyüş yaptım. Yeşillikler arasında attığım tur, beni geçmişe götürdü. “Affan dedeye para saydım, sattı bana çocukluğumu” demiş şair Cahit Sıtkı. Dedelere para saymasam da çocukluğumu anımsadım. Ne güzel günlerdi. Yağmur sonrası “ebemkuşağının” altından geçmeye çalışırdık. Asla geçemedik. Fakat lastik çizmelerimizle dere içindeki suların kenarından yürüyüp derenin getirdiği küçük kurşun parçalarını bulup toplar, sonra onları avcılara verirdik.
Gezintilerimizde meşe, pamukluk, kekik, çam yapraklarının kokusu ciğerimize dolardı. O günlere dönmek olası değil. Fakat beni şaşırtan farklı bir durumla karşılaşmamız. Vatandaşın biri evde yıpranan mobilyalarını getirip gezdiğim ormanın içine yığıvermiş. Sanırım onun için orman çöplük olmalı. Ağaçlar arasına getirilen divanlar İlçe çöplüğüne de taşınabilirdi. Acaba tavşanlar, domuzlar üzerlerinde mi yatacaklar? Ne hayvan sever insanmış.
Adımlarımı çoğaltınca ağaçların azaldığı bir alana geldim. Ova tarafını, deniz yönünü görebildiğim bir kayanın üzerine çıkıp etrafı gözlemlemeye çalıştım. Elbirde mevkii taraflarına doğru baktığımda “Sirice deresi” adı verilen suyun aktığı dere nerede? Birisi mi alıp gitti? Ya Arap çiftliğinde dedelerin deniz kenarında “Kaynar” dedikleri ılıca nerede? Kim alıp götürdü? A, a Aliağa plajındaki eski Güzelhisar Tuzlası da yok. Çevre köyler buradan tuz toplardı. Bir zamanlar adı geçen yerde kuş cenneti yapılmıştı. Kuşlar da yok. Kim ürküttü o güzel kuşları? Yine dokuz on yaşlarımdayken Aliağa ve çevre köyler ovalarında pamuk, tütün, kavun- karpuz, domates, salatalık ekilirdi. Kim topladı onları bilen varsa beri gelsin. Bir zamanlar Manisa helvacılarına susam gidermiş bu topraklardan. Çocukluğumun susam tokurcunlarını([1]) da göremiyorum. Deveciler yükledi götürdü desem, deveci de kalmadı. Ya o pembe üzümler? Kuyudan ipsiz kova ile eğilip su almalarımız da yok. Sular çok derinlere gitmiş ne ip, ne boru yetiyor.
Biçerova yüzünde bir duman, bir duman. Göz gözü görmüyor. Bu dumanlar, siyah, gri bulut gibi. Gözüme, ciğerime doluyor. Eskiden oralarda Bozköylü çiftçiler mis gibi domates yetiştirirdi. Tavşanlar, kirpiler koşuşurdu. Sanayi gerekli. Fakat çocuklarımızın içi dumanla dolduktan sonra onlara hiç acımayacak mısınız? Onlar bu yurdun yavruları. Haydi, biz -az çok yaşadık. Hayat çizgimiz de bir hayli kısaldı. Ya çocuklar, gençler daha yaşamın ilk noktalarında. Geçenlerde bir gazetede hava kirliliğinin yaşam süremizi azalttığını yazıyordu.[2] Mühendis ve bilim insanlarımızı hava kirliği konusunda inceleme yapmaya, hem halkımızı, hem ilgilileri uyarmak için rapor hazırlamaya davet ediyorum. Yakın zamanda partilerin adayları veya bağımsız adaylar seçim konuşması yapmaya çıkacaklar. Ey benim hemşerilerim, Sağlık, çevre ve eğitim konusunda projesi olan adaylara oy vermenizi sizlerden rica ediyorum. Elbet çocukluğum geri gelmeyecek. Ancak daha temiz hava solusun çocuklarımız ve gençlerimiz. Yaşamları kısalmasın, insanca yaşasınlar.
Eğer düşlediğim temiz bir çevre gerçekleşmezse; Yaren Dağı’nın tepesine çıkıp bağırsam birileri duyar mı?
- Doğayı kirletmeyin Efendiler!! !
- Tokurcun: Ekin veya susam saplarından yapılmış büyükçe demet.
- Cumhuriyet Gazetesi: 8/Aralık/ 2018. Batuhan Sarıcan derlemesi, s.14,