ZEYTİNLERE DOKUNMAYIN EFENDİLER
21 Ağustos 2017, PazartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Beş gün önceydi. Aliağa ilçesinin Güzelhisar Mahallesine gittim. Köy kahvehanesinde oturanlarda bir feryat bir ağıt.
Biri, -ağabey sen hele Gümetepe mevkiine git yapılacak ağaç kıyımını gör. Gel niçin ağladığımızı anlarsın.
—Haydi, canım iki ağaç için ağlanır mı?
Sonraki gün vardım adı geçen mevkie. Zeytinlikler içinde yere çakılmış kazıklar. Üzerlerinde kamu yazılıydı. Zeytin ağaçlarının dallarında, çevredeki tel çitlerde kırmızı- beyaz naylon şeritler vardı, Kazıkların arası 15 metreden fazla görünüyordu. Acaba üç şeritli yol mu yapılacaktı? Niçin zeytinler kesiliyordu. Fidanları sulamak için, ilk gençlik yıllarımda Sirice deresinden kardeşlerimle birlikte eşeğe yüklediğimiz tenekelerle iki yıl su taşımıştık. Çevredeki yeşil ağaç denizi içlerinde dolaştıktan sonra elli yaşın üstünde olduğunu tahmin ettiğim bir zeytin ağacının gölgesinden yararlanmak üzere ağacın gövdesine belimi dayayıp oturdum. Dalmışım. Kulağıma inilti ile karışık ne olduğunu bilemediğim sesler geliyordu.
“Ben zeytin ağacıyım. Dünyada canlı yaşamın var olduğundan bugüne varım. Benim asıl adım Ölmez Ağacı’dır. Âdem de Hz Süleyman da benden çok sonra yeryüzünde görüldüler. Benim dallarımda nice kuşlar barınır. Mitolojide Athena benimle şehir Tanrısı olarak Greklerde kentlere ad oldu. Beni Heredot da tanır, diğerleri de. Nuh tufanında o yüce insan güvercini tufan sona erdi mi diye gönderdiğinde o beyaz kuşa üç yaprak verdim yüce Nebi’ye götürsün diye. Nice komutanlar zafer sonrası dallarımdan yapılan çelenkle başlarını süsledi.
Benim meyvemle canlılar karnını doyurur. Tanelerimden altın renginde bir sıvı çıkar ki, o benim yağımdır. Ondan ilaç yapılır. Yemeklere konur. Kandillerde insanları aydınlatırım. Sırtı ağrıyan kişiler benim yağımı ağrılı yere koyduklarında iyileştiririm. Ben insanoğlundan eskiyim. Hep varım. Güzel kadınların parfümlerinde de bulunurum. Yağımdan sabun da yapılır, temizliği sağlarım.
İşte sen görmesen de ben ağlıyorum. Zira kurban bayramından hemen sonra beni kurban edecekler. Niye mi? Organize sanayi denilen yöreye yol yapılacakmış. Benim gibi binlerce kardeşimi kökünden kesecekler. Toprağa saldığım köklerimi demir aletlerle sökecekler. Dallarımı, gövdemi odun yapacaklar. Yıllardır tanelerim ile geçinen insanların emekleri ve yemekleri yok olacak. Hiç insafı olmayan, mühendis adı verilen kişiler beni tanımazlar. Yararımı bilmezler. Çevreyi tanımadan, incelemeden, verecekleri zararı düşünmeden bize kıyacaklar. Ben kaç yılda bu boya geldim bilmezler. Dallarımın arasında kaç tane kumru, karatavuk, sığırcık barındırdım görmezler. Sanayi bölgesinden geçen Roma yolunu kullansalar daha az zayiatımız olacak Ben ağlamayıyım da kim ağlasın. Biteviye ağlamaklı, ince tiz bir ses kulağımı dolduruyordu. Arada hıçkırıklar arasında “Kıymayın bize efendiler” seslerini zor da olsa işitiyordum.”
Yukarıdaki anlatımı bana ağaçlar mı söyledi. Ben hayal mi gördüm. Ağaçta öten bir ağustos böceğinin sesini ben insana mı benzettim. Yorgun bacaklarımı topladım. Dumanlı Dağını seyrederek, ağır adımlarla köye (mahalleye) yöneldim. Bazı tarlalarda yüze yakın ağaç yok olacaktı. Sanayi bir ülkenin can damaraydı. İyi planlama ile yol, hava alanı, iskele gerekebilirdi. Ancak ziraat sanayi el ele yürütülemez miydi?
Güzelhisar’da bir kalkınma kooperatifi de vardı. Son yıllarda faaliyeti uykudaydı. O kooperatifi tüketim ve üretim şeklinde yeniden düzenlemeleri ve dayanışmaları gerekir diye düşündüm. Ancak akşam köy kahvehanesinde ağıt yakanlara hiçbir şey söylemedim. Dedim ki: “Düşünen doğruyu bulur.” 18.08.2017
Cevat YILDIRIM