SEVİLEN AY MAYIS
1 Mayıs 2017, PazartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Yağmurlu, soğuk günler geride kaldı. Doğa yepyeni bir gelinlik giydi, nereye baksam yeşil. Muradına erenler bu rengi çok sever. Ben de denizin mavisini, kırların güzelliğini severim. Kırmızı çilekler, yeşil erikler ve de açılan güller insana bir canlılık verir.
İşte bahar bayramı yapılacak bir gün dedim. Bu ay yalnız çiçek bayramı değil. İşçi bayramı, anneler bayramı, gençlik ve spor bayramı. Gençlik dedim de komşumuzun kızı aklıma geldi yine. Geçen yıl KPSS’ YE girdi. Yüksek puanlar da aldı. Çağırmadılar onu. Diğer birçok sınava girdi. Yukarıya tırmanan puanlar aldığı halde herhangi bir yerde gel, işe başla denmedi. Kız beceriksiz mi? Aklı başında biri. Sanırım benzer durumda çok genç insanımız var. Bu tür düşüncelerle bahar bayramı yapmaktan vazgeçtim. Hava güzeldi. Evde oturmak da işime gelmedi. Bulunduğum kasabada avcılar kahvehanesine gittim. Yan tarafta bir yaşlı, bir de genç adam oturuyordu. Kulak verdim konuşmalara;
Yaşlısı,- Oğlum Ramazan, “Bir Mayıs” nedir bilir misin?
Genç olanı.-Bahar Bayramıdır amca.
Yaşlı Adam: Yalnız bahar bayramı değil. Aynı zamanda “İşçi Bayramı”dır. Biliyorsun ki, beden ve kafa gücünü kullanarak çalışan ve emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlara işçi denir. Ben İzmir’de tütünde çok çalıştım. Orada sendikamız vardı. İş bazı günler 12 saat sürerdi. Gençtik, çalışırdık. Fakat o ağır şartlar bizi çabuk yıprattı. Amerika’da daha 1886 yılı 1 Mayısında işçiler çok çalışma saatlerine itiraz etmişler. Bizim ülkemizde işçi bayramı ise 1923 yılı bir Mayıs ayında kutlanmış, grevsiz bir kutlama. Fakat bizim bilgimiz hiç olmadı. Çok sonraları sendikalar kanunu çıkınca öğrenebildik.
Genç Adam. Mehmet Amca sendika nedir? Diye sordu.
—Oğlum, ormanda çalışıyorum diyorsun. Ne işçilikten, ne sendikadan haberin yok.
—Mehmet Amca, kimse bize bunları anlatmıyor ki!
—Bak ben sana deyivereyim. Bizim gibi beden ve kafasını kullanarak bir iş üretenlere işçi veya emekçi denir. İşveren kişi veya bir kurum olabilir. Çalışanlar yapılan yanlışları ilgililere bildirmezlerse bazı haksızlıklara uğrayabilirler. Bu durumda işçilerin beraberce, dayanışmak ve olumsuzlukları önlemek için kurdukları birliğe sendika denir. O örgütlerde çalışırken bize ders veren eski bir matbaa işçisi vardı. 1961 Anayasasında çalışma, toplu sözleşme, örgütlenme, gösteri yapma, basına açıklamada bulunma gibi konular yer almıştı. Buna dayanarak 1963 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Sendika ve Grev Hakkı” ile ilgili yasa görüşülüp kabul edildi. Bu yasaya göre işçilere sendika kurma, toplu sözleşme yapma, grev yapma ve grev kararı verme konularında; önemli haklar verildi. Osmanlı Döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışanların emeğini gözetecek düzenlemeler yoktu. Ancak bu güzel maddeler 1982 Anayasası ile çalışanların elinden alındı. Yine de Osmanlı Dönemine göre biraz ileri bir durum sayılır. Şimdi 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Kanunları ile iş hayatı düzenlenmiştir. Serbest üyeliklere kısıtlama getirilse de durum 1867 Osmanlı Dilaver Paşa Nizamnamesine göre çok iyidir. O yıllarda grizu gazı da olsa Karadeniz Ereğli’de halkı zorunlu olarak maden ocağına inmeye mecbur tutuyorlarmış. Ege bölgesinde ilk direniş Foça Tuzlalarında olmuş.
—Ben buraya arkadaşlarımı getirsem, bana anlattıklarını onlara da anlatabilir misin?
—Tabii anlatırım, dedi. O sırada yanımıza bir genç sokuldu. Muhabbeti dinlemeye başladı. Amca kısa ve öz konuştun. Müsaade edersen ben de birkaç cümle söyleyeyim deyip lafa girdi. Mehmet Amca- Demokrasi var delikanlı sen de fikrini söyle.
Sonradan gelen genç adam:
— Mısır’da Piramitler olduğunu duymuş veya okumuş olmalısınız. Dünyanın en eski mezar anıtlarıdır. Yüksekliği 150 metreyi bulur. İsa’dan 2500 yıl önce yapılmışlar, Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Babil Asma Bahçeleri de Dünyanın Yedi Harikasından biri sayılırmış. Onlar da İ.S. yedinci yüzyılda inşa edilmiş. Günümüzde Birleşik Arap Emirliklerinde boyu 828 metreyi bulan “Burj Dubai Kulesi” gibi kuleler insanın emeği ile yapılmış. Şu halde her şeyi başaran insan emeğidir.
Mehmet Amca- Elbet sermaye, birikim, yani kapital olmayınca o yüksek kuleleri dikmek emeğin harcı değildir. Beden ve kafa gücü olmayınca da yine o köprüler, o kuleler inşa edilemez.. Ancak işveren bunu bilip çalışanın emeğinin değerini verirse barış olur, işçiler de mutluluğa erişir. Delikanlı bu işler iyi niyetle ve güzel yasalarla olur. Makineleri kırmak da doğru değildir. Yan taraftan bir çiftçi lafa karışmaz mı?
—Babam derdi ki; işçinin teri kurumadan emeğinin karşılığı verilmeli.
Mehmet Amcanın bu yol göstericiliğinden sonra bana da şu şekilde söz etmek kaldı. “Ey çalışanlar emekçi bayramınız” kutlu olsun!