YURDUMUN SINIRLARI NASIL ÇİZİLDİ
24 Temmuz 2017, PazartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Köy ilkokulunda eğitim gördüğüm sıralarda bir arkadaşımız milli bir bayramda ninesinden öğrendiği şöyle bir şiiri okumuştu: Kılıçlar girdi kına, kalemler çıktı kından, müjdeler bekliyorduk bu ikinci akından. Neden kılıçların yerine kalemler çıktı? İkinci akın neydi? Çocukluk yıllarında anlamının pek farkında olmadığım sözcüklerdi. Yalnız betimleme ve uyaklar hoşuma gitmişti. Ortaöğretim çağlarında ulusumuzun ne gibi zorluklar çekip nice özverilerde bulunarak yeni bir devlet kurduğunu öğrendim.
Birinci Dünya Savaşında yedi cephede düşmanlarla çarpıştık. Bazı cephelerde yenilsek de bazılarında kahramanca savunmalar yaptık. Yabancı güçleri Boğazlardan geçirmedik. Bizimle birlik olan devletler yenilgiyi kabul edince Osmanlı Devleti karşısındaki güçlerle silah bırakma antlaşması imzaladı. Bu antlaşmanın maddeleri devletimizin felaketi idi. Mondros’ta Osmanlı Devletine kabul ettirilen maddelere dayanan emperyalist güçler yurdumuzu işgal etti. İstanbul başta olmak üzere birçok yöreye asker çıkardılar. Güzel İzmir’e de Yunanlılar geldi. Eski uyruğumuz olan Yunanistan’ı İngiltere başta olmak üzere Amerika, Fransa ve İtalya destekledi. Taşımada yardım ettiler. Silah ve mühimmat verdiler.
Yunanlılar İzmir’de şehre ve halka zarar verdi. Birçok Türk’ü öldürdüler. 23 Mayıs 1919’da Foça’ya, 10 Haziran 1919 günü Aliağa Çiftliğine girdiler. Buralarda bulunan milliyetçi Türklerin bir kısmı çevredeki dağlara çekildi. Bir kısmı Balıkesir, Kütahya yönüne kadar giderek oturdukları topraklardan ayrıldı. Düşman zorluydu. İnsanımızı her türlü taciz ediyordu. Bir kısım eli silah tutan gençler, dernekler ve çeteler kurarak düşmana karşı direnmeye başladı. Kuvay-ı Milliye adı verilen direniş grubu yetersiz olanaklarla, demirden yapılan şişler ve basit silahlarla düşmana karşı vur-kaç hareketlerine giriştiler.
Samsun’dan sonra Erzurum ve Sivas’ta vatan evlatlarıyla toplantılar yapan Mustafa Kemal, daha sonra Ankara’ya geldi. Yurdun dört tarafına telgraflarla haber uçurdu. Yurdumuzun her yöresinden seçilenler Ankara’ya geldi. Gelebilen yurtseverler düşmanı ülkeden atmak için çareler konuşurken düşman da boş durmuyordu. Paris yakınlarında Sevr adı verilen yerde toplanıp yurdumuzu kesin yok etme planını ortaya attılar. İşte o hain plana göre Türk Devleti ve milleti yok ediliyordu. O sırada 11 milyon civarında olan nüfusumuzu orta Anadolu’da birkaç küçük vilayete sığdırıyorlardı. Padişah hükümeti tarafından bu kötü antlaşma, 1920 yılı Ağustos ayında kabul edildi. Sevr paçavrasının, Foça’yı ilgilendiren iki maddesi vardı. Adı geçen yazılı kâğıdın, 81 ve 84’üncü maddelerine göre Aliağa ve Foça Tuzlaları İzmir Yunan idaresince beş yıl Düyun-u Umumiye ile birlikte yönetilecekti. Beş yıl sonunda Yunanlılar amaçlanan başarıyı gösterirse, tuzlalar tamamen Yunanlılara bırakılacaktı(*) Ankara’da TBMM anlaşmanın hiçbir maddesini kabul etmedi.
Yabancılar bir taraftan yurdumuzun yerüstü ve yeraltı zenginliklerini memleketlerine taşırken Yunanlılara cesaret ve silah vererek Anadolu içlerine gönderdi. Bir buçuk yıllık bir zaman içinde Yunanlıların silahlı güçleri Eskişehir yakınlarına dayandı. Geçtiği yerlerde tüm canlılara zarar veriyor, köyleri yakıyorlardı. Ankara’da Atatürk ve meclis gece gündüz kurtuluş çaresi arıyordu. Büyük hazırlıklar yapıldı. Asker yetiştirildi. Artık sıra düşmanı kovmaya gelmişti. Önce Sakarya’da durduruldu. 1922 yılı Ağustos ayı sonlarında Mustafa Kemal’in komutasında toplanan Türk askeri Afyon Cephesinde düşmanın karşısına dikildi. Yunan kuvvetlerini yerlerinden söküp attı. Buradan ayrılan düşman güçlerinin etrafı Kütahya civarında çevrildi. Büyük kısmı yok edildi. Kurtulanlar İzmir’e doğru kaçtı. Onları Anadolu’ya saldırtan emperyalist ülkelerin gemileri düşman askerini Yunan adalarına ve Selanik’e geri taşıdı. Atatürk Birinci Dünya Savaşının galiplerini bizimle İzmir’de barış yapmaya çağırdı. Önce Mudanya’da TBMM Hükümeti ile İngiltere, Fransa ve İtalya delegeleri Türk temsilcisi İsmet Paşa’nın başkanlığında toplandı.
Burada silah bırakılma koşulları, yabancıların yurdumuzdan ayrılma durumları konuşuldu. 1922 yılı 9 Eylül’de Türk askeri İzmir’e girse de hala ülkemizin birçok yerinde düşman askeri vardı. İşgalci güçler, bizi İsviçre’nin Lozan şehrinde barış şartlarını görüşmeye çağırdı. Düşmanı kılıçla kovmuştuk. Şimdi kalemle barış yapılacaktı.
Türk Heyeti belirtilen tarihten on gün önce Lozan şehrine ulaştı. Bizimkilerin karşısında on devletin heyeti vardı. Görüşmeler sekiz ay sürdü. Şubat- Mart aylarında konferans kesildi. İsmet Paşa ve Türk Heyeti yurda döndü. Emperyalistler Osmanlı Devletinden elde ettikleri kapitülasyonlardan vazgeçmiyordu. Serbestçe gümrüksüz ticaret yapmak ve Türk mahkemelerinin kararlarını yok saymak istiyorlardı. İngilizler Musul petrollerine sıkıca sarılmışlar, kurdukları sanayilerini daha da geliştirmek emelindeydi.
Türkiye’yi yeniden davet ettiler. Burada kalemler, sözler, beyinler ve ülkelerin psikolojileri çarpıştı. Türk delegeleri bağımsızlık isteğimizi iyi anlattı. TBMM. Görüşlerini çok güzel savundular. Lozan barış antlaşmasına göre; a)Yeni Türk Devleti düşmanlar tarafından tanındı. Askeri zafer, siyasi kazanımla sonuçlandırıldı. b)Türkiye savaş tazminatı ödemedi. Yunanlılar da beş parasızdı. Hükümetleri bize Edirne Karaağaç topraklarını vermeyi teklif etti. Bizimkilerce kabul gördü. c) Ekonomik, adli ve siyasi kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. ç) Irak sınırı haricinde bugünkü sınırlarımız on devlet tarafından kabul edildi. d)Azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. f) 1914 yılında başlayan I.Dünya Savaşı tamamen sona erdi. Bu antlaşma geri kalmış birçok ülkeye de örnek oldu. g) Bu görüşmelerde Boğazların tamamen kontrolümüze geçmesi 1936 yılına ertelendi. h) Irak sınırı, İngiltere’nin çok direnmesi sonucu 1926 yılına kaldı. 12 ada 1911 yılından beri İtalya’nın elindeydi.
Bazıları bu antlaşmayı yerden yere vururlar. Bazıları da göklere çıkarır. Antlaşmayı o günün koşullarına göre değerlendirmelidir. Acaba ülkenin yeniden savaşacak gücü var mıydı?
Lozan antlaşması sınırlarımızın çizildiği, siyasi, adli ve ekonomik bağımsızlığımızı kazandığımız önemli bir antlaşmadır.( 24 Temmuz 1923)
Bize güzel bir yurt bırakan Atatürk, İsmet Paşa, Karabekir Paşa, Fevzi Paşa’nın onlarla çalışan arkadaşlarının şehitlerimizin ruhları şad olsun. Vatan için çalışanları saygıyla sevgiyle anıyorum.
(*) Bkz. Cevat Yıldırım, Foça-Su, Deniz, Gediz, s. 294–295,