MUSTAFA KEMAL VE ASKERİ İZMİR YOLLARINDA
16 Eylül 2016, CumaTweet |
Cevat YILDIRIM
Mondros Mütarekesi ile Türklerin eli, kolu bağlandı, silahları alındı. Yapılan çatışmazlık antlaşmasına dayanarak Avrupa’nın büyük devletleri ülkemizin birçok yerini işgal etti. Yunanlıları gemilere doldurup İzmir’e çıkardılar.
Emperyalistler Yunanistan’ı önden çekip, arkadan iterek Anadolu içlerine gönderdiler. İstanbul’daki iktidar sahipleri yabancıların desteği ile koltuklarda otururken, asla yurdu ve ulusu düşünmedi. Yunan ordusu ülkemizin bağrına sokuldu. Türklerin ordusu yoktu. Parası yoktu. Ulus, yorgun, isteksiz ve bitkindi. Halkımız evlatlarının çoğunu, İmparatorluğun geniş toprakları üzerindeki savaşlarda kaybetmişti. İzmir’den ileriye doğru yürüyüşe geçen Yunanlılar vardıkları yerlerde halkımıza türlü eziyetler yaptı. Tapınak ve evleri yaktı. (*)
Mustafa Kemal iyi bir örgütleme ile ulusun maddi ve manevi güçlerini bir araya getirdi. Kısa sürede meclis, sonra ordu kuruldu. Büyük devletlerin kuklası Yunanlılar, İnönü ve Sakarya Savaşları ile durduruldu. Yunan askeri güçleri, Afyon yakınlarında İngiliz subaylarının sökülemez dedikleri siperlere yerleşti.
Hücum sırası Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularına gelmişti. Bir yıla yakın sürede ordumuzun ihtiyaçları giderildi. Yabancıları ülkeden çıkarmak gerekirdi. Mustafa Kemal başkomutandı. 1922 yılı Ağustosunun 26’sında Afyonkarahisar topraklarında Yunan ordusuna taarruz edildi. Yunan cephesi iki günde çöktü. Afyon’u bırakan Yunan askerleri Kütahya yönüne çekildi. Türk Ordusu düşman kuvvetleri, Dumlupınar ve Aslıhanlar arasındaki topraklarda çembere aldı. Büyük çoğunluğu yok edildi. Mustafa Kemal’den ilk hedefin Akdeniz olduğu emrini alan Türk askeri durur mu? Kaçanlar etrafa fazla zarar vermemesi için yakın takibe alındı. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk diğer komutanlarla birlikte İzmir’e doğru hareket etti. 9 Eylül 1922 akşamüzeri o zamanki adı Nif olan kasabaya geldi. İzmir’i seyredecek bir yer aradı. Nifliler (Kemalpaşa Kazası) Belkahve’yi önerdiler. Gazi Mustafa Kemal buradan dürbünle İzmir’i ve denizi seyretti.
Kemal Atatürk, İzmir’de yabancı gemileri, sokaklarda dolaşan Türk askerini Kadifekale’deki Türk bayrağının dalgalanışını izledi. Güneş, mavi sularda yiterken aklına bir ay kadar önce yaveri ile aralarında geçen konuşma gelmiş olabilir miydi? (**) Emperyalistlerin Anadolu’ya çıkardığı Yunan ordusu kahrolurken, Avrupa’daki ağababaları da şaşkınlık içinde makamını bırakmak zorunda kaldı. İşte Atatürk, İzmir güneşi son ışıklarını Nif dağlarına gönderirken burada ülkemizin geleceğini görüyordu. “Bu istiklali tam, laik Türkiye Cumhuriyeti idi.” O düşünülen fikirler şimdi çok yakındı.(***)
Mustafa Kemal ordunun İzmir’e girişini seyrettikten sonra gönül rahatlığıyla Nif’e döndü. Burada komutanlar ve arkadaşlarıyla neşeli bir şekilde geceyi geçirdi. Sabah yanında Fevzi Paşa ve Yaveri Salih Bozok ile İzmir’e girdi. İzmir onun çok sevdiği kentlerden biriydi. Daha sonra annesini burada toprağa verdi.
İzmir düşmandan temizlenmişti. Kuzey Ege’de ve Marmara’nın güneyinde Yunan ordusunun artıkları henüz ülkemizden çıkmamıştı. Aydın taraflarından gelen bir Yunan askeri birliği henüz gemiye binememişti. Düşman kuvvetler, İzmir’in batısına, Ege Denizine doğru yol alırken yollarda rastladığı binalara ve insanlara zarar veriyordu. O birlikler Urla Çeşme taraflarında takip edildi. Kaçanların bir kısmı Yunan gemilerine binebildi. Bir kısmı da ordumuza teslim oldu. 12 Eylülde Urla kazası kurtarıldı. Yarımadanın temizlenmesi birkaç gün daha sürecekti. Bergama, Kınık tarafından Batı Cephesi Kumandanlığına öyle bir haber gelmişti ki; İç Batı Anadolu’dan ayrılan Yunanistan askeri birlikleri Balıkesir Akhisar yoluyla Dikili’ye ulaşmak istiyordu. Onları gerilerden takip eden Türk askeri olsa da düşman Bergama tarafındaki köylere zarar verebilirdi. İzmir’de bulunan süvari birliğine acele Karşıyaka’dan Ayvalık yönünde hareket etme emri verildi. Menemen’de bulunan askeri birlikten görevlendirilen bir takım kadar asker 11 Eylül 1922 günü Foça’ya geldi. Birliğe teğmen Ömer Efendi kumanda ediyordu. Asker, hükümet binasına ulaştığında göndere Türk bayrağı çekildi.
II. Süvari Tümeni, 13 Eylül günü Karşıyaka’dan hareket etti. Menemen-Aliağa-Reşadiye (Zeytindağ) yoluyla yürüyüşe geçti. Reşadiye İskelesi civarında gecelemek üzere konakladı. Türk Askeri Birliği Eylülün 13.ünde Aliağa’dan geçerken nöbet, arama ve tarama için iki manga asker bıraktı. 14 Eylülde Bergama’yı kurtardı. Askerimiz 15 Eylülde hem Alaçatı’ya hem de Ayvalık’a şanlı bir şekilde girdi.
18 Eylülde Balıkesir’in Biga ve Erdek kasabaları Türk askerine teslim edildi. Bu kazalar da düşmandan temizlendi.
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet kuruldu.
Yurdumuzdan yabancı askerleri kovmuştuk. Fakat ülkede yol yoktu. Çok az olan demiryolları da yabancıların elindeydi. Anadolu tüccarı mal almak için yakın kasabalara gidemiyordu. Osmanlı Devleti Avrupa’dan borç almıştı. Bunları Cumhuriyet hükümetleri 1950 yılına kadar taksitler halinde ödedi. Yunanistan’da bulunan soydaşlarımızın ülkemize getirtilmesi, Türkiye’de bulunan Ortodoks inancına sahip kişilerin de Lozan Antlaşması ek sözleşmesine göre Yunanistan’a gönderilmesi konusu iki devlet arasında kabul edildi. İzmir’e ilk göç kafilesi,1923 yılı Aralık ayında Hanya’dan geldi. 1924 yılı Şubat ve Mart aylarından itibaren iki yıl içinde İzmir’e deniz yoluyla çok göçmen geldi. Lozan anlaşmasına dayanarak yapılan bu göçe “Mübadele” denir ki; karşılıklı değiş tokuş anlamına gelir.(****)
Yurdumuzda her şey güllük gülistanlık değildi. Yeterli gemimiz yoktu. İtalyan ve Rus gemilerine de para ödenerek aynı inanca sahip olanlar taşındı.
Gelen göçmenleri üretici duruma getirmek için araç ve gerece gereksinme vardı. Para bulundu. Yurt içi, demir yollarla örüldü. Olanak oranında karayolları yapılmaya başlandı.
Kurtuluş Savaşı sonunda Atatürk’ün askerinin geçtiği yollardan Selanik vilayetinin, Kavala, Drama, Serfiçe, Kayalar, Langaza gibi kazalardan, adalardan birçok mübadil limanlara indirildi. İzmir’e gelenler, at ve öküz arabalarıyla İzmir Anadolu Caddesinden kuzeye doğru yöneldiler. Aliağa, Bergama, Foça ve Menemen kazalarına arabalarını sürdüler.
Mübadiller kısa zamanda üretici duruma geçip Türk bayrağını yücelttiler.
Ege’nin il ve ilçelerinin kurtuluş günlerinin yaşandığı bu haftada iç dünyam beni geçmiş yıllara götürdü. Dedem, Doğu Cephesinde, babamın amcası Galiçya’da şehit oldu. Kurtuluş Savaşında da 13.000 den fazla şehit verdik. Son yıllarda yurdumuzu parçalamak isteyenlere karşı yapılan uğraşta; sayısız şehidimiz oldu. Halen kayıp veriliyor. Geçmişte ve şimdi anaların, küçük yavruların yüreği burkuldu. Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun!
(*)Cevat Yıldırım, Güzelhisar II. Baskı, s.253,254, Aliağa kent kitaplığı, - Prof. Dr. Metin Ayışığı’nın Yunan Mezalimini anlatan makalesi.
(**) Atatürk, Büyük Taarruzun başlamasından on beş gün önce askeri teftiş için Ankara’dan Akşehir’e giderken Biçer istasyonunda trenden inip, otomobile bindi. O sırada yaveri Salih Bozok’un ne düşündüğünü sorması üzerine “Eğer düşündüğümü uygulayacak zaman bulursam ki; bulacağımı tahmin ediyorum – Cihanın gözlerini kamaştıracak bir manzara meydana gelecektir” dedi. Bu öngörüsü 9–10 Eylülde gerçekleşiyordu.
(***) Türkiye, 24 Temmuz 1924 tarihinde Lozan Antlaşmasıyla “Milli yemin sınırlarını” garanti altına aldı. Padişahlık makamı kendiliğinden yok oldu. Geleceğimize zarar verecek halifelik de yasa ile kaldırıldı. Kıyafette uygar esaslar kabul edildi. Yurttaşlar yasası medeni ülkelerde olduğu gibi kabul gördü. Bunların en önemlisi sayılan “yazı “devrimi” geçekleşti. Dil ve tarih alanında inceleme ve araştırmalar yapıldı. Vb.
(****) Mübadele konusunda daha geniş bilgi isteyenler, Bkz. Cevat Yıldırım’ın Aliağa Cumhuriyet Dönemi kitabı, s.53.54.55.56.57.58.59.60.61.62.63.64 ve 65. sayfalar.