KÖY ENSTİTÜLERİ
14 Nisan 2018, CumartesiTweet |
Cevat YILDIRIM
Mustafa Kemal, Büyük Taarruz’dan beş ay önce 1922 yılı Martında TBMM’ de milletvekillerine şu şekilde seslendi: “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi köylüdür.” “İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar eğitim nurundan yoksun bırakılmışlar. Bundan dolayı bizim uygulayacağımız eğitim politikasının temeli ilk önce var olan cehaleti yok etmektir. Bu düşüncemi birkaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye okumak-yazmak ve vatanını dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafya, tarih din ve ahlak ile ilgili bilgiler vermek ve dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk amacıdır” [1]
Ağustos’un 26’sında başlayan Büyük Taarruz ile düşman yerinden söküldü. 30 Ağustosta Dumlupınar’da yapılan karşılaşmada emperyalistlerin uşağı durumundaki kuvvetlerin çoğunluğu savaş dışına itildi. Anadolu’yu işgale kalkışanlar İzmir’e doğru kaçtılar. İzmir’e ulaşabilenler onların ağababalarının gemileriyle Ege Denizi’ndeki adalara taşındılar. Yurt kurtulmuştu.
Sıra ülkenin çağdaş uygarlığa yükseltilmesine gelmişti. Önce Yunanistan’da bulunan soydaşlarımız vatana getirildi. Cumhuriyet idaresi kuruldu. Gelen göçmenleri üretici duruma getirmek için yardım yapıldı. Eğitim öğretim birliğinden başlanarak TBMM’de halka yarayışlı kanunlar çıkarıldı. Bunlara; aşarın kaldırılmasıyla başlandı. Arkasından kılık ve kıyafette çağdaş biçime geçildi. Ölçüler ve saatte değişiklik yapıldı. En büyük değişim de “Medeni Yasa” dediğimiz yurttaşlar yasası ile getirildi. Yazı devrimi de büyük devrimlerden biridir. Cumhuriyet Hükümeti Osmanlı Devletinden yüzde dört oranında okuma yazma bilen kişi teslim aldı. Günümüzde okuma yazma oranı sanırım yüzde doksan beşi geçmiştir. Daha sonra dil ve tarih konusunda atılımlar gerçekleştirildi. Fakat halkın çoğu hala köylerdeydi. (1935 nüfus sayımına göre; Türkiye’nin nüfusu: 16.158.018 idi. Bunun 12.355.376 kişisi kırk bin köyde yaşamaktaydı.) Yaşamları iki bin yıl önce Anadolu’da yaşamış Hititlerden farklı değildi. Köylüye tarımda sosyal yaşamda yararlı olmak için okuma yazma öğretmek gerekti. Bu nasıl olacaktı? Devletimiz hala Osmanlı borçlarını ödüyordu. Bir taraftan demir yollarının inşasına devam ediliyordu.
1935 yılındaki Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan Atatürk’ün isteğiyle bu konuda araştırmalar yaptı. Askerde çavuş onbaşı olan köy delikanlılarından yararlanma düşünüldü. 1936 yılında Eskişehir- Çifteler’de çavuş ve onbaşı gençler için kurslara başlandı. 1937-1938 Edirne- Karaağaç’ta, 1938-1939’da İzmir-Kızılçullu’da eğitmen kursu açıldı. Kursu bitirenler köylere eğitmen olarak atandı. Açılan kurslarla iyi sonuç alınacağı ortaya çıkınca 17 Nisan 1940 tarihinde mecliste “Köy Enstitüleri” kanunu kabul edildi. Bu okullara köylerde beşinci sınıfı bitiren kız ve erkek çocuklar alınıp yatılı okutulacaktı. Okulların felsefesi “iş içinde iş eğitimi” metoduna uygun eğitim ve öğretim yapmaktı. Okullara kabul edilen öğrencilerin geldiği tarihte Avrupa’da şiddetli bir savaş sürüyordu. Öğrenciler, sebzelerini, yumurtalarını, sütünü kendileri ürettiler. Tuğla döküp pişirdiler, kendi okul binalarını kendileri yaptılar. Okul alanında tiyatro binaları, müzik salonları, yatakhaneler, su depoları, elektrik trafoları, çamaşırhaneler kurdular. Okullarına uzak kaynaklardan su getirdiler. Meyvelik, sebze bahçeleri, iş atölyeleri meydana getirdiler. Bu okullarda yarım gün kültür dersleri, yarım gün, tarım, zanaat, sanat ve müzik dersleri görülüyordu.
Köy enstitülerin en büyük başarısı laik, çağdaş eğitim uygulamaktı. Enstitülü bir öğretmenle görüştüğümde “Biz önce araştırıyor, inceliyor, düşünüyor, yeni işi iş metoduyla yapıyorduk. Bizim sistemimizde iş terbiyesi önemliydi. Kritik ve eleştiri serbesti. Öğrenci başkanlarını ve öğretmenleri de eleştirebiliyorduk. Her kişi eğitimden ve günlük yaşamdan sorumluydu. Bu okullarda 17341 öğretmen, 8675 eğitmen, 1599 sağlık memuru mezun olup köyleri canlandırmaya gitti. Köy enstitülerinin 1947 yılında programları bozuldu. 1954 yılında toprak sahipleri ve köylünün aydınlanmasını istemeyenler tarafından kapatıldı” dedi.
Savaş yıllarında başarılan köy enstitüleri kurumları günümüzde daha sağlıklı şekilde kurulup daha gelişmiş metotla eğitim hayatına kazandırılabilir.
Köy Enstitüleri kanununu meclisten çıkartan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’den aldığım bir dörtlükle hepinize saygılar sunarım. / Okuyup okutmak işimiz bizim / Haram lokma kesmez dişimiz bizim / Biz bu devrin erenleriyiz / Aramakla bulunmaz eşimiz bizim.[2] 15. 1V. 2018,