YİRMİ ALTI AĞUSTOS’TAN OTUZ AĞUSTOS’A
26 Ağustos 2020, ÇarşambaTweet |
Cevat YILDIRIM
Altmış yedi yıl önceydi. Henüz ilkokul ikinci sınıf öğrencisiydim. Birleştirilmiş sınıflarda tek dershanede eğitim öğretim görmekteydik. Mili bayramlardan birinin hazırlığı yapılıyordu. Öğretmenimiz üst sınıf öğrencilerinin ezberlediği şiirleri sıra ile okutuyordu. O yıl son sınıfta bulunan bir abla sallana sallana şöyle bir şiir okudu:
26 Ağustos gece sabaha karşı// Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı,
O çocukluk yaşlarımda okunan şiirin anlamını hiç bilmiyordum. Fakat öğrenci ablamız çok etkili okumuş ki mısralar bugüne dek aklımdan gitmedi. Top sözcüğünü duyduğumda arkasından koşturduğumuz lâstik top gözümün önüne geldi. Fakat onun ağzı burnu yoktu, çelikten de değildi. Edirne’de öğretmen okulu öğrencisiyken Çanakkale kıyısındaki savaş tabyalarını gezdim. İçersine küçük bir çocuğun rahatlıkla girebileceği döküm metal top namluları beni oldukça şaşırtmıştı. Yaşım yetmişe yakın iken Afyonkarahisar Şuhut ilçesi civarında Kocatepe’ye iki kez yaya olarak, ondan önce de bir grup arkadaşla otomobille çıktık. Büyük Atatürk’ün Türk Kurtuluş Savaşını başlattığı Kocatepe’ye yürüyerek çıkmak beni fazlaca heyecanlandırmıştı. Mustafa Kemal Sakarya’da emperyalist uşaklarını durdurmuştu. 22 Eylül 1921’den hemen sonra Anadolu’da hazırlıklar yapılmaya başlandı. Amaç ülkemizdeki düşman unsurları sürüp yurt dışına çıkarmak, tam bağımsız bir ülke yaratmaktı.
Yeterli sayıda askerimiz yoktu. Doğudan ve Güneydoğudan bir miktar asker batıya kaydırıldı. Yeni gönüllüler askere alındı. “Tekâlifi Milliye Yasası” ile bazıları bağış, bazıları savaştan sonra ödenmek üzere makbuzla milletten giyecek, at, akaryakıt gibi olanak oranında malzeme alındı. Gündüzleri ağaç altında saklanmak, geceleri yürümek suretiyle askeri birlikler Afyon Cephesine doğru kaydırıldı. 26 Ağustos 1922 günü Atatürk’ün emriyle Büyük Taarruz (Büyük Hücum) başladı. Türk Topçusu saat tam 00.05’te düşman cephesine doğru önce hafif sonra daha şiddetle top güllelerini savurdu. Şafak yeni söküyordu. Bir saat kadar bir sürede Yunan cephesi çökertildi. İlk gün Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasındaki on beş kilometrelik alan ele geçirildi.
“Fırtına yeleli, yıldırımdan kanatlı, alevlerin içinden geçti binlerce atlı” diyen şair Yusuf Ziya Ortaç, düşmanın gerilerdeki ulaştırma kollarına başarılı hücumlar yapan süvarileri ne güzel tasvir etmiş. Yine Kaleciktepe Kurtkaya mevkiindeki Agâh Efendi Şehitliğini görmek mutlaka gereklidir. Nasıl olur da 150 kişilik Türk askeri grubu 2500 kişilik Yunan birliğini yerinden söküp attı? Bu Türk’ün başardığı destanlardan biriydi. Şehitlikte toprak altında yatan kahramanların isimlerini okudukça acaba o günleri mi yaşıyoruz diye insanın yüreği yiğitlik aşkı ve vatan sevgisi ile doluyor. Burada 101 Mehmetçik komutanları Bayburtlu Yüzbaşı Agâh Efendi, Üst teğmen Sinoplu Feyzullah Efendi ile birlikte kabirlerinde sonsuza dek yatmaktadır. Afyon ve Kütahya civarında otuz kadar şehitlik ve anıt var. Hepsini görmek kişiye az-çok Kurtuluş Savaşı bilinci kazandıracağına inanıyorum.
Beni en çok etkileyen ikinci bir anıt ise Kütahya Dumlupınar’daki Şehit Bayraktar Anıtıdır. Taarruz devam ederken Mustafa Kemal, Türk komutanlarından aldığı askeri raporlara göz attıktan sonra Yunan askerlerinin Kütahya Murat Dağları önünde Dumlupınar’da toplandığını anlıyor. İsmet Paşa’yı durumu takip etmesi için Afyon’da bıraktı. 30 Ağustos 1922 sabahı Mareşal Fevzi Paşa’dan süvari birliklerimizi yeni duruma göre görevlendirmek üzere kuzey bölgesine gitmesini rica etti. Mustafa Kemal otomobille demiryolunu takip ederek Dumlupınar’a geldi. Ordu Komutanı ve Kolordu komutanlarına gerekli emir verildikten sonra düşmanın etrafı kuşatıldı. I. Ordu Komutanı ile birlikte 1181 no.lu tepeye çıktı. Düşmanın durumunu buradan gözetledi. Askerimizi yüreklendirip ileri atılmasını sağladı. Bugün adı “Zafertepe” olan tepe karşısındaki Murat Dağlarına doğru alanda düşmanın büyük kısmı imha edildi. Seksen beş binden fazla Yunan askerinin önemli kısmı Tanrılarına kavuştu. Bir kısmı da esir alınarak Anadolu içlerine gönderildi.
Atatürk 31 Ağustos günü sabahı komutanlarla savaş alanını gezdi. Küme halinde düşmanın bıraktığı top, tüfek, kılıç hatta işlemez hale gelmiş otomobil parçaları, düşman bayrakları ve yığınlar halinde düşman askeri ölülerini görünce; Allah hiçbir milleti bu duruma düşürmesin diye üzüntüsünü belirtirken, “- Ne yapalım biz vatanımızı koruduk” demişti.
Savaş meydanında tepenin eteklerine doğru, düşmanın attığı bir top mermisi ile toprağa gömülmüş bir Türk askerinin eli görülmekteydi. Fakat kendisi bu dünyaya veda eden askerimizin eli ve elindeki Türk Bayrağı yukarı doğru uzanmaktaydı. Atamızın yüreği burkuldu. Savaş sonunda, buraya bir anıt yapılmasını istedi. İşte “Şehit Sancaktar Hikâyesi” de böyle meydana geldi. Bu şehidin alnından nasıl öpmezsin?
Başkomutanlık savaşının ertesi günü Türk Ordularına: “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!” emrini verdi. Türk Ordusu 9 Eylül günü İzmir’e girdi. İzmir Hükümet konağına ve Kadife Kaleye Türk Bayrağı çekildi. Yunanlıların “Megali İdea” dedikleri Büyük Yunanistan hayalleri İzmir rıhtımında sulara gömüldü.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Savaşı eğer Genelkurmay’ın yayınladığı “Türk İstiklal Harbi ve Batı Cephesi” adlı eser okunursa gençliğe tarih bilinci, eşitlik ve özgürlük aşkı, eşit yurttaşlık düşüncesi kazandıracaktır. Büyük taarruz ve Başkomutanlık Savaşı dünya tarihinin gördüğü en büyük kahramanlık destanıdır.
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasal, ekonomik, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır. “
“Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklâl timsali olmuş bir milletiz” diyen Mustafa Kemal’in sözleriyle okuyucularımı selamlıyorum. Zafer Bayramınız şimdiden kutlu olsun.