DENİZCİLİK BAYRAMI
28 Haziran 2017, ÇarşambaTweet |
Cevat YILDIRIM
Her yıl 1 (Bir) Temmuz günü “Denizcilik Bayramı” olarak kutlanır. Niçin o gün denizcilik bayramıdır? 1 Temmuz 1926 günü kabotaj hakkı yürürlüğe girdi. Kabotaj ise bir ülkenin sahillerinde ve limanları arasında yolcu ve yük taşıma işinin ülke gemileri veya o ülkenin bayrağını taşıyan deniz vasıtaları ile yapılmasıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 20 Nisan 1926 tarihinde 815 sayı ile yasa kabul gördü. Adı geçen yasanın altıncı maddesinde, işlemin 1 Temmuz 1926 tarihinden itibaren geçerli olacağı yazıldı. Biz milletçe Temmuz ayının ilk gününü denizcilik bayramı olarak kutluyoruz. Deniz kıyısında olan liman kasaba ve şehirlerinde o günlerde yüzme yarışmaları, ördek tutma ve yağlı direk yarışmaları yapılır. Halk eğlenceye katılır. İzleyiciler coşar. Daha erken saatlerde denizle ilgili kuruluşun yetkilileri, ilçe veya il yöneticileri, belediye başkanı, memurlar denize çiçek veya çelenk atarak şehitleri anıp, saygı duruşunda bulunurlar. O gün şartlar uygunsa bazı gemiler de deniz gezisi düzenler.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşında yenilince galip devletler yurdumuzu işgal etti. Bunun dışında şimdi komşumuz olan Yunanistan’ı da pohpohlayıp İzmir’e çıkardılar. Yunanistan yurdumuzda Türklere birçok baskı ve eziyet yaptı. Halk kurtuluş çareleri arıyordu. Türk Milletinin esir yaşayamayacağını çok iyi bilen Mustafa Kemal İstanbul’dan Anadolu’ya geçti. Halk ve aydınlarla birlikte işgalcileri yurttan çıkarmak için çareler aradı. Anadolu içlerinde toplantılar yapıldı. O büyük önderin çağırısıyla Ankara’da TBMM açıldı. Millet bir ülkü etrafında toplandı. Ordu kuruldu. Halkın özverisi ile hazırlıklar yapıldı. İşgalciler yurdumuzdan çıkarıldı. Nihayet, İsviçre’nin Lozan şehrinde onbir devletin katılımıyla görüşmeler yapıldı. Türkiye’yi burada İsmet İnönü başkanlığında bir heyet temsil etti. Yapılan tartışmalar sonunda ülkemizin sınırları çizildi. Bizi cendereye sokan ekonomik ve siyasal koşullar kaldırıldı. Türkiye’nin tapu senedi sayılan Lozan Antlaşması ilgili devletlerce kabul ve imza edildi. Osmanlı Devleti döneminde ülkede oturan Rum soyundan ve Osmanlı uyruğundan vatandaşlar denizlerde serbestçe gemi işletiyor, yolcu ve mal taşıyordu. Lozan’da limanlarımız arasında ticaret gemileri işletme hakkı Türk hükümetlerine tanındı. Lozan’da sadece gemi işletme durumu değil, adalar, kıyılar ve boğazlardan geçiş hakkı gibi konular da ele alındı. Boğazların idaresi önce Türkiye’nin başkanlığında bir komisyona verildi. 1936 yılında yapılan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını kontrolü ve geçişlerin idaresi bize bırakıldı.
Boğazların denetimi, kabotaj hakkı gibi önemli ve ciddi konular kolaylıkla elde edilmedi. Bizi bugünlere eriştiren kahramanlarımıza, şehitlerimize her zaman minnet duymalıyız. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’dan ve Rusya’dan gemilerle kişi, cephane, malzeme getiren kaptan, tayfa, deniz subayı ve erlerini asla unutmayalım. Ülkemizin vatan yapılmasında onların çabaları örnek alınmalıdır.
Deniz dediğimiz alan, sadece serinlemek gereği ile içine dalınan bir su kütlesi midir? Deniz yoldur, balık yuvasıdır, türlü sporların yapıldığı bir mekândır. Bu sözcükler denizleri tanımlamaya asla yetmez. Deniz suları buharlaşıp yağmur olur, hazırlanan havuzlarda tuz verir. Gelecekte birçok gıda maddesi denizlerden elde edilecektir. Yeter ki denizi kıymetini bilelim. Denizi seviyorum demek yetmez. Denizleri kullanan halk yöneticileri oraları kirletmeme yollarını bulmalı, yat ve gemi sahipleri denizleri kendi evine bakar gibi bakmalı. Plajlarda bazı düşüncesiz kişilerin yanlarında getirdikleri, plastik kapları, mısır koçanı ve sebze atıkları gibi maddeleri denizin ortasına savuruverdikleri görülmektedir.
Ey anne ve babalar, çocuklarımıza yalnız yüzme dersi değil vatan ve deniz sevgisi de
vermeliyiz. Denizler kimsenin çöplüğü değildir. Hepimizin ortak malıdır.
Denizleri seviniz. Sevin denizleri. Seviniz, seviniz, seviniz canlıları ve de DENİZLERİ… 01/ Temmuz /2017 Cevat Yıldırım.